Cumartesi gecesi, Woody Allen'ın son filmini izliyordum. Zengin, havalı ve günlük hayattan hoşlanan bir kızla nişanlı 'entel' birinin hikayesini anlatıyordu. Zaten Allen'ın çoğu filmi, kendisi gibi enteller hakkındadır. Mesela iki önceki filmi olan Whatever Works, yaşlı bir entelin hayatla çekişmesinden ibarettir.
Her neyse, filmde Owen Wilson'un oynadığı (aslında Allen'ın alteregosu olan) karakter Paris'in sokaklarında gününü gün ederken, ben de entellik hakkında düşündüm. Ben de kendimi entel ilan ettim ya bazen soruyorlar: "Neden kendine entel diyorsun?" diye. Filmi izlerken de buna örnekler buldum.
Entel, herkes gibi düşünmez, üstelik düşünmeyi de sevmez. Hani denir ya "İlla bir çıkıntılık yapacaksın!" diye işte entel, o çıkıntılık yapandır. Mesela bir şeyin farklı bir bakış açısı varsa, entel illa o açıyı bulmaya çalışır. Bulamasa da bulmuş gibi yapar. Ya da öyle saçma bir yerinden olayı tutar ki abartılı bir yorum yapar. Bir misal vereyim buna, zamanın birinde Zeki Demirkubuz bir söyleşi yapıyormuş. Bir seyirci kalkmış, filmin bir sahnesinde olan akvaryumdan yola çıkarak karakter hakkında uzun yorumlara girmiş. Adam konuşmayı bitirince Demirkubuz demiş ki, "Ya neden her şeye anlam yüklemeye çalışıyorsunuz ki? O mekanda akvaryum zaten vardı, orada bırakıverdik. Filmde gördüğünüz her şeyin illa bir sebebi olması gerekmez!"
Aslında entellektüelle enteli ayıran çizgi de buradadır. Entellektüel biri de, bir olaya farklı bir açı getirebilir ama bunu kararında yapar çünkü bunun için altyapısı vardır. Ya düşündüm de aslında entellektüel-entel ayrımı yapmak da biraz saçma. Sonuçta diğer insanlara hep batıyorsun. Filmde bir sahne var, iki nişanlı gezinirken bir anda yağmur iniyor. Bizim entel yürümek istiyor. Diğeri hemen taksi çağırıyor, binmeye zorluyor diğerini. Hayatta da böyle. Normal olanı yapman gerek, normal filmi izlemen gerek, bestseller okuman gerek, normal bir düzende yaşaman gerek. Tabii biraz da sistemin getirdiği bir şey bu. Aynı şeyleri yapmalısın ki aynı ürünü daha fazla kişi alabilsin!
Konu dağılıp gitmeye müsait. Anlatmaya çalıştığım şu aslında, bu dünyada (yalandan da olsa) farklı davranıp farklı bir tarz oluşturmak istiyorum. Mesela aynı gün arka arkaya 4 film izlemek hoşuma gidiyor, entellik mi, evet entellik. Hayatı böyle yaşamak, ayrıksı olmak, göze batmak, vs...
Biraz da hayatı, onun sana sunduğu gibi yaşamak. Yağmurlu havada yürüyebileceğin birini bulmak. Hayatın kıyısında yaşadığını sanmak ama tam merkezinde yaşamak. Garip bir detaya kafayı takmak. Bazı şeyleri biriktirip bazılarını da biriktirememek. Entellik biraz bu. Bir kalıba girememek. Herkesin entelliğinin farklı olması. Allen'ı bundan seviyorum işte, hep aynı kişiyi anlatıyor ama her hikayesi olabildiğince farklı. Değil mi yoksa?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder