27 Ağustos 2007 Pazartesi

MİTOZ DÖNEMİ

Dünya çok ilginç dönemlerden geçiyor. Durumu kah gülerek kah üzülerek izliyorum. Geçen hafta okuduğum Belçika’nın muhtemel bölünme haberi bunlardan biri. Durum tam trajikomik. Zaten İngiltere ve Fransa tarafından kurulan bir tampon devleti yani fikirsel bir devlet olan Belçika, içindeki iki halkın uyuşmazlığı yüzünden ayrılma noktasına gelmiş. Hemen örnek de bulunmuş, Çekoslovakya modeli ayrılacaklarmış.

Durumu iyice trajikomik yapan, bu düşüncelerin salt Belçika ile sınırlı kalmaması. Dünya gündemini biraz yakından takip edip gittikleri yerlerde nabız yoklayanlar bilir. Hemen hemen tüm ülkelerde ayrılmak isteyen bir kesim var. İngiltere’de İskoçlar fırsat buldukları anda ayrışacaklar, ama tabii Kraliçe’den kurtulmak o kadar kolay değil. Malum, İspanya’da hem Bask olayı hem de Katalanlar var. İtalyanlar da ikiye bölündü bölünecek, ekonomiyi döndüren kuzey kesim siesta yapan güneyden hiç memnun değil. Almanlar hala 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ın sancılarını çekmekle meşgul; birleşmenin üzerinden 20’ye yakın yıl geçmesine rağmen iki taraf birbirine hala ısınamadı. 40 yaş üstü doğulular hala sosyalizmi özlüyor, batılılar ise geri kalmışlar etiketi yapıştırarak doğuyu küçümsüyor. Buna Merkel ile yeniden yükselişe geçen Alman Milliyetçiliği’ni eklemek lazım.

Tabii saygıdeğer üyeleri bölünmekle uğraşırken Avrupa Birliği’nin geleceği de o kadar parlak değil. Giderek büyüyen birlikte ufak çatlaklar da giderek büyüyor. Bilhassa İngiltere ve İskandinav ülkeleri 10 yıl içinde ayrılması muhtemel devletlerden birkaçı. Tabii şu anda birlik ağabeyliği için çekişen Fransa ve Almanya da kendi aralarındaki tarihi sorunları hiç unutacak gibi değiller. Birliğin küçük üyeleri ve aday ülkeleri de aynı sorunlarla cebelleşiyor. Balkanlarda neredeyse her 5 yılda bir yeni bir devlet kuruluyor. Karadağ’ı Kosova’nın takip etmesi bekleniyor. Ne yazık ki aday ülkeler arasında olan Türkiye de 200 yıldır küçülmekle uğraşıyor. Kürdistan, Büyük Ermenistan ve Yeni Bizans iddiaları her geçen gün azalacağına çoğalıyor. İlginçtir, ne zaman Batı Devletleri’nden bir şey isteyecek olsak, bu iddialarından en az biri hortluyor. Artık sebebini bilemeyeceğim.

En küçük 6. kıta olan ama en çok ülkeye sahip olan Avrupa, bu sorunlara mustarip tek kıta değil. Tüm kıtalar da Fransız Devrimi’ni takiben kıpırdanmalar devam etmekte. Sessizliğini koruyan tek halk Aborjinler, bir kere James Cook’a teslim olmuşlar, oluş o oluş gık çıkmıyor.

Biz burada hep millet bölünmelerine örnek verdik ama mitoz döneminin sebebi, ne yazık ki, sadece milliyetçilik değil. Din, mezhep ve kısmen bahsettiğimiz ekonomi; diğer sebepler. Ki bunların en açık örneği şu anda Irak’ta yaşanıyor. 10 yıl sonra Irak’ın kaça bölüneceğini hala tahmin edemiyorum.

Bütün bunların üstüne TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun açıklamaları eklendi. Bence Halaçoğlu’nun iddiaları doğru olabilir, hatta büyük ihtimalle doğrudur. Ama adamın söylediklerini yanlış yerlerinden anlamak isteyenler çok zorlanmadı ve olayı ırkçılığa götürdüler. Oysaki ne kadar trajikomiktir ki, kendileri ırkçılık yapıyor. Ülkeyi 20 ayrı kesime bölmek için yanıp tutuşanlar hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Ulu Önder’in oldukça basitleştirdiği tanımı nasıl karmaşıklaştırırız diye düşünmekten gözlerine uyku girmiyordur herhalde. Atatürk ne demiş efendim: “Ne mutlu Türk’üm diyene!”. Şimdi de anlamayanlar için bu dört kelimeden oluşan yapıyı açıklayalım: Eğer sen kendine “Türk’üm!” diyorsan Türk’sündür. Başka bir ifadeyle, senin kanının Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Yahudi, vs. olması; senin inancının İslam, Hrıstiyanlık, Yahudilik, ateizm, deizm olması; senin mezhebinin Suni, Alevi, Şii, Hanefi, Sebatayizm olması beni ilgilendirmez; eğer sen hür ifadenle “Ben Türk’üm!” yani “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım!” diyorsan sen Türk’sündür. Bunun dışında istediğin kadar Ermeni dönmesi Kürt ol, eğer sen bu ülkeye inanıyorsan olay bitmiştir. Eğer inanmıyorsan, olay ters istikamette bitmiştir; senin Türk oğlu Türk olman da fark etmez. Tabii artık bu genişletilmiş tanıma yeni maddeler daha eklemek gerekiyor, şöyle ki: Senin laik, yobaz, dindar, hippi, rocker, kapitalist, komünist, liberal, türbanlı, açık başlı, haşemalı, bikinili, çöpçü, fabrikatör, işçi, işveren olman da beni ilgilendirmez. Bunların bazıları ikinci aşama için gereklidir. Yani sen devleti kurarsın, bir vatan üzerinde bölünmez bir kurum oluşturursun; sonra politik tercihine göre ülkeyi yönetme aşamasına geçersin. Ama biz bu iki unsuru bile birbirinden ayıramıyoruz. Ülkenin başbakanı bile çıkıyor: “Beğenmezsen vatandaşlıktan çık!” diyor. Sonra da çıkar “Ben Atatürk İlkeleri’ne saygılıyım.” der, eleştirince de suçlu sen olursun. Durum cidden trajikomik.

Geçen hafta şans eseri Göztepe Spor Kulübü’nün nasıl kurulduğunu okudum. Deplasmana giden Altay ekibinde yolda tartışma çıkıyor ve ayrılanlar Göztepe’yi kuruyor. İster misiniz, Bekir Coşkun ve taraftarları gitsin yeni bir ülke kursun. Şaka bir yana, durum gittikçe şiddete doğru yol alıyor. Bundan 7-8 yıl önce başka bir partiye ilgi duyan bir arkadaşla yürüyorduk. Bana ülkede yakında iç savaş çıkacağını söyledi, şaşırdım ve ardından şiddetle karşı çıktım, bu ülkede asla iç savaş çıkmaz, dedim. Şimdi ise iç savaş çıkma ihtimalinden ben de korku duyuyorum. İlginçtir, söylenen her söz de bölünmeye daha da çanak tutuyor.

Eskiden tek sorunumuz komünizm-milliyetçi çatışmasıydı; şimdi değil 5 en az 20 kutuplu bir bölünmeden bahsediyoruz. Bunları tetikleyen yabancı unsurlar, bir yandan kendi bölünmelerine engel olmaya çalışıyorlar; trajikomikliğin bu kadarı! Amerika’da bile ayrılmak isteyen eyaletler var, bilmem farkında mısınız? New Mexico çalışmalarını arttırıyor gittikçe, üstelik kendi bayrağı bile var!

Efendim, bir hümanist olarak sınırların kalktığı günlerin hayalini kursam da her geçen gün yeni sınırların çizildiğine şahit oluyorum. Bu mitoz bölünmeler sona erecek gibi durmuyor nedense. Mitoz tanımı tam yerinde çünkü ayrılsa da yok aslında birbirinden farkları. Yugoslavya bölünmeye devam ediyor, sizce farklı mı bölünen her devlet? Valla en güzelini Roger Amcam söylemiş: “Together we stand, divided we fall!”, Türkçe meali ile “Birleşirsek ayakta kalırız, bölünürsek çökeriz!”

HARRY POTTER ÇILGINLIĞI

Sonunda bu seri de nihayete erdi. 10 yıldır tüm dünyanın takip ettiği 7 kitaplık kitap serisi mutlu bir sonla bitti. Zaten aksini düşünen de pek yoktu, sonuçta Harry Potter bir çocuk kitabıydı, ayrıca bir masal kitabıydı. Her çocuk öyküsü gibi bunun da mutlu sonunun olması lazımdı. Filhakika, herkesin bariz şekilde tahmin edebileceği gibi yiğit Harry, Karanlıklar Lordu Voldemort’u öldürmesiyle seri sona erdi.

Açıkçası son kitap beni çok tatmin etmedi ama güzeldi, daha doğrusu güzel tasarlanmış. Harry Potter kitaplarında sevdiğim en önemli özellik bu kitapta yoktu. Her kitapta ne kadar uğraşsam da kitabın sonunu tahmin edemezdim, Rowling her seferde sağ gösterip sol vururdu. Bu sefer son açıkça belliydi. Yalnız kitabın tek bölümü çok iyiydi, Snape’e ait olan bölüm. Yine tahmin edilemeyecek önemli bir nokta açığa çıkıyor bu bölümde. Koca kitap sırf bu bölüm için zevkle okunabilir.

Kitabın en güzel özelliği, serinin sonu için özellikle yazılmış olması. Kitap üç ana karakterini merkeze alarak, seri boyunca karşımıza çıkan tüm yan karakterlere sırayla uğrayarak onların finalini de yazıyor. Ki bu karakterlere Dumbledore ve Sirius olmak üzere ölmüş karakterler de dahil. Yani kitap, tüm seriyi kutsayarak nihayete eriyor, bu bölümler çok zekice yazılmış. Hangi yan karakteri seviyorsanız onun akıbetini göreceksiniz yani. Şahsen ben Ginny’yi merak ediyordum, gayet hoş bitti.

Tabii daha kitabın Türkiye’de çıkmasına 2-2,5 ay olduğu için, kitap İngilizce bilenler için sona erdi. Diğer dil mensupları için heyecan fırtınası ekim-kasım arası son bulacak. Ama bence çok da telaşlanmaya lüzum yok. Potter fanatikleri için kolay hazmedilir bir kitap.

12 Ağustos 2007 Pazar

Almanya Günlükleri-1

Almanya tam umdugum gibi, dakik trenler, insanlar; bakimli tarlalar. Hersey bir duzen icinde. Dresden´e indigimde hic zorlanmadan trenleri buldum ve Freiberg´e vardim. Freiberg eski bir maden kasabasi, gümüs madeni 40 yildir tukenmis olsa da maden müze ve egitim yeri olarak hizmet veriyor. Egitim dedim cünkü dünyanin en eski maden fakültesi burada. 200 yili askin gecmisi var. Madene indim ama beni pek cezbetmedi, bildiginiz maden iste. yerin birkac 100 metre altinda. Öbür türlü Freiberg kücük bir kasaba. Pek gezilecek bir yer degil.
Kaldigim kamp ise Freiberg'in 4 km disinda eski bir matbaa binasi. Simdi sahibi bir ressam ve amaci binayi bir müyeye cevirmek, kamp da ona yardim ediyor iste. Bahce duvarlari yenilenip pencereleri onariliyor, restorasyon asamalari yani. Kampta 9 gönüllü, 2 lider olmak üzere 11 kisiyiz. Kamp ortami biraz soguk olsa da idare ediyorum. Küresel isinma burayi da vurmus yaz ortasi güzü yasiyoruz.
GELECEK YAZI: Kum daglarinda trekking, Dresden ve Harry Potter izlenimleri.
Bu yazi Dresden'de yazilmistir.