28 Eylül 2011 Çarşamba

Benim En İyi 10 Türk Filmim

İlgilenenler zaten çoktan duymuştur, Sinema dergisi 'En İyi 100 Türk Filmi'ni seçiyor. Kapanmadan önce Empire Türkiye de böyle bir seçime niyetlenmişti. Darısı Sinema ekibineymiş.

Dergi ekibi ünlü sinema tarihçisi Agah Özgüç'e 350 filmlik bir liste hazırlatmış. Oy kullanacaklara da 10 tanesini sırayla belirleyin demiş. Yani filmleri kafanıza göre seçemiyorsunuz. Ama açıkçası liste de gayet uygun hazırlanmış. Benim listemdeki tüm filmler zaten var. Yeni nesil, bunalmasın diye Recep İvedik bile eklenmiş. Herkesin şerbetine göre liste oluşturulmuş.

Ben de bir süre önce filmleri belirleyip oyumu kullandım. Kasımda sonuçlar açıklanmadan önce de buraya yazmak istedim. Her filmi neden seçtiğime dair ufak bir yazı da olacak.

Listeye geçmeden 10 Ekim'e kadar oy kullanabileceğinizi belirtiyim: www.eniyiyuzturkfilmi.com

10) Sonbahar (2007 - Özcan Alper) : Bir Türk erkeğinin dışarıya gösteremediği ama içinden yüzleşmek zorunda olduğu sorunları harika bir sinematografik dille anlattığı için. Bunun yanında önemli bir politik yarayı çok iyi yedirebildiği için. Az parayla bu kadar yalın ve kusursuz bir film olduğu için.

9) Aaah Belinda (1986 - Atıf Yılmaz) : Türk Sinema Tarihi'nin en iyi senaryolarından birine sahip olduğu için. Türk kadınının modernleşmeden sonraki aile ve toplum içindeki konumunu saptadığı için. Müjde Ar'ın reklam sırasında boyut değiştirdiği sahne ve Ece Bar'daki sahne için.

8) Sevmek Zamanı (1965 - Metin Erksan) : Sembolizmi Türk Sineması'nda bu kadar iyi yansıtabilen tek film olduğu için. Divan Edebiyatı'nda da var olan 'surete aşık olma' konusunu bir filmin ana konusu yapabildiği ve bunu, dönemin Yeşilçam melodramlarıyla harmanlayıp kusursuza yakın bir film olduğu için. Müşfik Kenter'i, gencecikken izlememize olanak verdiği için.

7) Yol (1981 - Şerif Gören) : Yılmaz Güney'in kusursuz senaryosu için. Türkiye'deki bazı sorunları birbirine karıştırmadan, abartmadan ve olduğu gibi yansıtabildiği için. Enfes oyuncu kadrosunu seyredebilmek için.

6) Muhsin Bey (1986 - Yavuz Turgul) : Günümüzde ayyuka çıkan, kent toplumu-kırsal kesim arasındaki farklılıkları, yozlaşmayı, toplumun 80 sonrası hızlı değişimini daha yolun başındayken saptadığı, yalın ve içe dokunan bir hikayeyle yansıttığı için. Yavuz Turgul'un en iyi senaryosu olduğu için. Şener Şen'in performansı yanında Uğur Yücel'in ilk çıkışını izleyebildiğimiz için.

5) Aaah Güzel İstanbul (1966 - Atıf Yılmaz) : Başka bir Türk filminde bulamayacağınız bir öyküyü anlattığı için. Kentteki yozlaşmayı saptadığı ve nostalji duygusunu abartmadığı için. Mükemmel bir İstanbul güzellemesi olmasının yanında, Boğaz'daki kirlilik gibi negatif unsurları da olduğu gibi gösterebildiği için.

4) Vesikalı Yarim (1968 - Ö. Lütfü Akad) : Bir melodramı sululaştırmadan, kusursuz bir senaryo ile anlatabildiği için. Türkan Şoray ile İzzet Günay arasındaki alevi canlı canlı izlemek için. Şükran Ay'ın şarkıları için. Tabii İstanbul'un o zamanki halini gözlemlemek için.

3) Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu (1990 - Engin Ayça) : Aşkın dokunmadan, görmeden de yaşanabileceğini anlatabildiği için. Kusursuz senaryosu için. Türkan Şoray ve Ekrem Bora'nın insanın içine işleyen performanslarını izlemek için. Filmin sonunda nutkunuzun tutulmasına şahit olmak için.

2) Selvi Boylum, Al Yazmalım (1977 - Atıf Yılmaz) : Evrensel ve zaman aşırı bir soru olan "Aşk nedir?" sorusunu verilebilecek en iyi yanıtı verdiği ya da en kritik soruyla karşı soruyu sorabildiği için. İyi bir senaryo izlemek ve harika bir müzik çalışması dinlemek için. Türkan Şoray ile Kadir İnanır arasındaki enfes kimyaya şahit olmak, bunun yanında Ahmet Mekin'in olabildiğince sıradan bir karakteri ezilmeden oynadığı için.

1) Anayurt Oteli (1987 - Ömer Kavur) : Bir Anadolu erkeğinin hayatını, tüm unsurları ile beraber ortaya serebildiği için. Bundan yüzyıllar önce de yaşanmış, çok uzun yıllar sonra da yaşanabilecek bir psikolojiyi sinemaya aktardığı için. Bunu; ibretlik karakterlere sahip harika bir senaryo ile, muazzam performanslar ile (Macit Koper ile Serra Yılmaz) ve kusursuz sanat yönetimi ile birleştiren rejiye sahip olduğu için. Filmin sonunda sizi koltuğunuza çaktığı için!

5 Eylül 2011 Pazartesi

Tatil Notları

  • 2010-2011 çalışma sezonu benim için çok yoğun geçti. Yeniden İstanbul'a geldim, eve taşındım, evi oturttum, yeni iş, yeni görevler, yeni arkadaşlar, kendi arama, bulma, yeni fikirler-olaylar, vb... Yani fiziki, ruhi ve zihnen yoruldum. Bu yüzden 2 hafta 'normal hayatın dışına çıkma' tatilim çok zekiceydi ve başarılı sonuç alındı.
  • Tabii herkesin Kuşadası gibi, uzak bir limanda olmuyor. Bu bakımdan çok şanslı olduğumun da farkındayım.
  • Kuşadası, son 10 yıldır hep aynı ve artık değişmeyecek de: Sessiz, sakin, harika bir denizi var (Kadınlar Denizi), gece hayatı minimal.
  • Tabii bu, evi olanlar için geçerli. Otele geleceklerin son tercihlerindendir çünkü dağınıktır, şehir planlaması berbattır, eğlenilecek yer nerdeyse yoktur ve doğal olarak popüler değildir.
  • Bu yüzden de en parasız turist buradadır. İngiliz-Alman görürseniz, zaten evleri vardır onların.
  • Bu sebepler yüzünden merkeze 3 kere indim 15 gün içinde. Hepsinde de yapılacak bir şey vardı. Hiçbir zaman öylesine adaya (merkeze 'ada' denir) inilmez Kuşadası'nda.
  • Günlerim, uyuyarak, kitap okuyarak, yüzerek, geyik yaparak geçti. Tam istediğim gibi.
  • Kuşadası'ndaki çevrem beni devamlı kitap okuyan biri sannediyor! Halbuki Kuşadası hariç pek okuyamıyorum.
  • İlber Oltaylı'nın röportaj kitabını okudum. Tarih üzerine düşünceleri, fikirleri ve saptamaları gayet sıra dışı. Ama günümüze bakışı gayet sıradan. Zıtlıkların bir arada bulunuşuna harika bir örnek. Kesinlikle incelenmesi, feyz alınması gereken biri.
  • 3 ay önce başladığım Yoga Nedir? Ne Değildir? kitabını orada bitirdim. Bitirdikten 3 gün sonra, okuduğum fenomenlerden birine gözümle şahit oldum:
  • Dilediğiniz ağırlıkta birini (abartabilirsiniz) sadece işaret parmaklarıyla 4 kişi kaldırabilir mi? Cevabı evet! Odaklanmanız kafi!
  • Bundan sonraki amaçlarımdan biri zihnimi dizginleyebilmek. Bunu başaran biri her istediğini yapabilir. Hem de her istediğini!
  • Hiçbir teknoloji olmadan da eğlenebilineceğinin kanıtı gecenin bir vakti, bir masa etrafında Vampir oynamaktır. "Bana sinsi sinsi bakmayın. Ben basit bir köylüyüm!"
  • Ya da kabak oynamak! "Ektim, biçtim 6 kabak oldu?" "6 kabak olmaz!" "Kaç kabak oldu?" "2!"