8 Şubat 2009 Pazar

Melissa Leo & Anne Hathaway

Bugün itibariyle yabancı, belgesel ve kısa filmler hariç tüm Oscar adaylarını bitirmiş bulunuyorum. Ha, bu marifet mi? Değil! Lakin her ocak-şubat sezonunda hoş bir zaman dilimi oluyor benim adıma. Törenden önce her adayı izlemiş olmak bana heyecan veriyor, her ne kadar saçma olsa da.

Son olarak ‘En İyi Kadın Oyuncu’ kategorisinin iki adayını izledim. Şunu söylemeliyim bu yılki en çetin savaş bu kategoride olacak, hatta oluyor! Aday olmayan bile sürüyle iyi performans vardı. Wendy and Lucy’de Michelle Williams ile Revolutionary Road’da Kate Winslet ilk aklıma gelenler. Biraz düşünsem daha da çıkar.

Önce Melissa Leo’yu konuşalım. Ben bu şarap güzelliğine sahip kadını The Three Burials of Melquiades Estrada’dan hatırlıyorum. Gerçek bir karakter oyuncusu. Zaten Frozen River’da da bu birikimini kullanıyor ve öykünün de etkisiyle döktürüyor. Alkolik kocası kayıplara karışmış, iki çocuğuyla beş parasız kalmış anne rolünde ışıldıyor. Kaçak göçmen taşıyan Mohawk kadını Lila ile mecburen girdiği iş ortaklığı ve sonuçları ise iç burkucu. Dört dörtlük bir bağımsız yapım var karşımızda. Az konuşarak çok şey anlatan, çok yerinde performanslar barındıran bir eser. Courtney Hunt’ın ileride sağlam filmler yapabileceğine de bir kanıt ayrıca. Bu tarz filmleri sevenlerin çok seveceğini umuyorum.

Oyuncular: Melissa Leo, Misty Upham, Michael O’Keefe, Mark Boone Junior, Charlie McDermott, James Reilly, Dyal Carusona – Görüntü Yönetmeni: Reed Morano – Müzik: Peter Golub, Shahzad Ismaily – Yapım Yılı: 2008 – Süre: 97 dk. – Yazan ve Yöneten: Courtney Hunt - ***1/2

Gelelim kariyerine Barbie bebek olarak başlangıç yapan Anne Hathaway’e! Güzel performans deposu The Devil Wears Prada da bile çok sıradan oynayan Hathaway, gerçek oyuncu olduğunu Rachel Getting Married ile kanıtlıyor. Ailenin arıza kızının ablasının düğününe gelmesini anlatan film, psikolojik dramla bağımsız estetiği birleştirmesiyle öne çıkıyor. Tabii Hathaway başta olmak üzere sağlam performanslar da barındırıyor. Filmi My Best Friend’s Wedding ile Margot at the Wedding arasında bir yere koyabiliriz. Yer yer de The Other Sister ile Girl, Interrupted tadı ağzınıza geliyor. Bu kadar çok örnek vermemin sebebi çok farklı duygular barındırması ve bunu da layığıyla yapması. Eski tüfeklerden Jonathan Demme sağlam iş çıkarmış yani. İzlerken çok keyif veren bir seyirlik olmuş, lakin herkesin bünyesinde aynı etkiyi yapmayabilir. Ana akım sinemanın gayet uzağında seyrettiğini de belirteyim.

Oyuncular: Anne Hathaway, Rosemarie DeWitt, Mather Zickel, Bill Irwin, Anna Deavere Smith, Anisa George, Tunde Adebimpe, Debra Winger – Görüntü Yönetmeni: Declan Quinn – Müzik: Donald Harrison Jr., Zafer Tawil – Yapım Yılı: 2008 – Süre: 114 dk. – Senaryo: Jenny Lumet – Yönetmen: Jonathan Demme - ****

Låt den Rätte Komma in (Let the Right One in)

Yaklaşık 2 ay önceydi sanırsam. IMDB Top 250’ye 2008 yapımı bir İsveç korku filmi girdiğini gördüm. Şaşırdım tabii ki. Bir korku filminin özgün ve kaliteli olma şansı çok azdır çünkü.

Filme geçmeden önce bir de korku filmlerinde müziğin önemini vurgulamak isterim. Ben bu saptamayı ünlü dışavurumcu klasik Das Kabinet des Dr. Caligari’yi seyrederken yapmıştım. Sessiz dönemde çekilen bu ünlü korku filmi, benim gibi her şeyden korkan bir adamı bile zıplatamamıştı. Sorun filmde değil, onun müzikle desteklenmemesiydi. (Hoş, filmi canlı müzik eşliğinde izlemiştim gerçi.) Modern korkularda müziğin bizi korkmaya alıştırmasına o kadar alışmıştım ki hiç tepkisiz film bitirdim.

Tomas Alfredson ise müziksiz bir korku filmi yapmış ve olmuş, en azından en gerilimli anlarda müzik koymamış. Filmi izlerken çığlık atmıyorsunuz ama kanınız çekiliyor. İşte sırf bu yüzden film takdire şayan. Ayrıca son 10 yılda gördüğümüz majör türlerin gençlik filmine harman edilmesini başarıyla uygulamış. Ortada bir gençlik-korku filmi var ama slasher değil! Bildiğiniz ciddi korku filmi kalıplarının, gençlik filmi kalıplarına ayak uydurmasını sağlamış. Sonuçta Alfredson korkutmayan bir korku filmi yapmış!

Oskar çocukluktan ergenliğe geçiş yapan ve bunun getirdiği bilumum sorunla uğraşan sıradan bir öğrencidir. Eli ise uzun zamandır 12 yaşında olan bir vampirdir. Eli’nin babasının kızı için cinayetlere başlamasıyla Oskar ile Eli’nin tanışması aynı zamana denk gelir. Bu iki dış toplumdan izole olmayı tercih etmiş çocuk birbirine yakınlaşırken, istenmeyen cinayetler de kasabada can sıkmaya başlar…

Çok sakin ve yavaşça derdini anlatıyor film. Tıpkı bir sanat filmi gibi! Hatta filme bir korku-sanat filmi tanımlaması yapsak hiç yanlış olmaz. Bazı sahnelerde Kieslowski ve Bergman tadı bile geliyor damağınıza ki bir korku filminde bunu hissedeceğim aklımın ucuna gelmezdi.

Bunların yanı sıra ayrıntılardaki mükemmeliyetçilik göz kamaştırıcı. Filmin çok ince düşünüldüğü, yapım sürecinin de bir o kadar detaylı gerçekleştirildiği belli oluyor. Son olarak filmin Amerikan versiyonunun 2010’da gösterime gireceğini belirtip, o tarihten önce mutlaka bu sıra dışı filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.

Oyuncular: Kåre Hedebrant, Lina Leandeersson, Per Ragnar, Henrik Dahl, Karin Bergquist, Peter Carlberg, Ika Nord, Mikael Rahm – Görüntü Yönetmeni: Hoyte Van Hoytema – Müzik: Johan Söderqvist – Yapım Yılı: 2008 – Süre: 114 dk. – Senaryo: John Ajvide Lindqvist (kendi romanından) – Yönetmen: Tomas Alfredson - ****

1 Şubat 2009 Pazar

Kısa Kısa Film Yorumları

Bu aralar pek hafif takılıyorum. Hiç klasik film izlemiyorum, izlediğimdeyse hafif olmasına dikkat ediyorum. Sebebini anlamıyorum ama ruh halim o şekilde. O yüzden aşağıda sıralayacağım filmler hiçbir sıralamaya tabii değildir. Öylesine seyredilmişlerdir.

2008 !f Film Festivali’nde keşfettiğim en önemli isim İsveçli usta Roy Andersson’dur. Ne zamandır onun esas başyapıtı Sanger fran Andra Vaningen (Songs from the Second Floor)’u arıyordum. Yaklaşık 10 gün öncü hele şükür buldum ve hemen izledim. Ama Du, Lavende’den sonra kesmedi. Halbuki sabit kamera fikrini ilk bu filmde denemişti. (Film, tümüyle birbiriyle teğet geçen küçük skeçlerden oluşuyor. Kamera ise (tek sahne hariç) hiç oynamadan tek planda skeci çekiyor.) Filmin sinema tarihinde özel bir yeri olduğu çok açık. Alternatif sinema arayanlar kafayı yiyebilir. (Fikir çok özgün ve harika, hayran olmamak imkansız!)

Oyuncular: Lars Nordh, Stefan Larsson, Bengt C. W. Carlsson, Torbjörn Fahlström, Sten Andersson, Rolando Nunez, Lucio Vucino, Per Jörnelius, Peter Roth – Görüntü Yönetmeni: Istvan Borbas, Jesper Klevenas, Robert Komarek – Müzik: Benny Andersson – Yazan ve Yöneten: Roy Andersson - ***1/2

Methini çok duyduğum Madagascar: Escape 2 Africa’yı da bu arada izledim. Çok keyif aldığımı söylemem gerek. Bol kahkaha attım ki ne zamandır bir filmde bu kadar gülmemiştim. İlk filmden bile daha komikti. Her ne kadar Lion King göndermeleri bir süre sonra baysa da. (İlk filmin de American Beauty takıntısı vardı.)

Seslendirenler: Ben Stiller, Chris Rock, Dabid Schwimmer, Jada Pinkett Smith, Sacha Baron Cohen, Cedric the Entertainer, Andy Richter, Bernie Mac, Alec Baldwin – Müzik: Hans Zimmer – Senaryo: Etan Cohen – Yönetmen: Eric Darnell, Tom McGrath - ***1/2

Hemen ardından Kung Fu Panda’yı izledim. O da eğlenceliydi lakin daha stabildi. Çok tahmin edilebilir olan senaryosu en büyük dezavantajı. En büyük avantajı ise Jack Black!

Seslendirenler: Jack Black, Dustin Hoffman, Angelina Jolie, Ian McShane, Jackie Chan, Seth Rogen, Lucy Liu, David Cross, Randall Duk Kim, James Hong – Görüntü Yönetmeni: Yong Duk Jhun – Müzik: John Powell, Hans Zimmer – Senaryo: Jonathan Aibel, Glenn Berger (Ethan Reiff ve Cryus Voris’in hikayesinden) – Yönetmen: Mark Osborne, John Stevenson - ***

Sonra ne zamandır Audrey Hepburn izlemiyorum deyip My Fair Lady’yi izledim. Bilmeyenlere filmin çok önemli bir müzikal olduğunu, gişe rekorlarını kırıp 8 de Oscar aldığını belirteyim. Müzikalleri çok seven ben, bu filme gıcık kaptı. Çirkin Ördek Yavrusu’nun müzikal hali olan film, temposu yüzünden seyredilmez hale gelmiş. Tam hikaye gelişecekken bir müzikal numara koymuşlar ve tempoyu düşürmüşler. Tüm film bu halde sürdüğünden kah ekrana bağlanıp kah sıkılıyorsunuz. Şarkılar da mantıksız ve çok uzun. Ben olsam kurguyu rahatlıkla 1.5 saat kısardım, o zaman da film müzikallikten çıkardı gerçi.

Oyuncular: Audrey Hepburn, Rex Harrison, Stanley Holloway, Willfrid Hyde-White, Gladys Cooper, Jeremy Brett, Theodore Bikel – Görüntü Yönetmeni: Harry Stradling Sr. – Müzik: Frederick Loewe – Senaryo: Alan Jay Lerner (George Bernard Shaw’un oyunundan) – Yönetmen: George Cukor - **1/2

Bant dergisinde “Before Sunrise’ın LA versiyonu” ifadesini görüp In Search of a Midnight Kiss’i izledim. Finale kadar Before Sunrise gibi olmayı başarıyor film. Ama final tam kusmalık. Hele “I’m pragnant!” klişesini kullanınca tam kusuyorsunuz. İnsan yaratıcı olur biraz!

Oyuncular: Scoot McNairy, Sara Simmonds, Brian McGuire, Kathleen Luong, Twink Caplan, Robert Murphy – Görüntü Yönetmeni: Robert Murphy – Yazan ve Yöneten: Alex Holdridge - **1/2

Uzun zamandır izlemek istediğim The Visitor, İstanbul’da karşıma çıktı. Çok güzel akan, konusu yerinde bir film. Farklı bir tadı var. Performansları çok iyi Zaten Richard Jenkins sürpriz şekilde Oscar adayı şu an. Farklı işler arayanların çok hoşuna gidecek.

Oyuncular: Richard Jenkins, Haaz Sleiman, Danai Jekesai Gurira, Hiam Abbass, Marian Seldes, Maggie Moore – Görüntü Yönetmeni: Oliver Bokelberg – Müzik: Jan A. P. Kaczmarek – Yazan ve Yöneten: Thomas McCarthy - ****

Reign Over Me’yi izleyip izlememekte kararsızdım. Sıradan bir film çünkü. İzlerken daha güzel geliyor ama sonra sıradanlığı belli oluyor. Eh!

Oyuncular: Adam Sandler, Don Cheadle, Jada Pinkett Smith, Liv Tyler, Saffron Burrows, Donald Sutherland, Robert Klein, Melinda Dillon, Mike Binder – Görüntü Yönetmeni: Russ T. Alsobrook – Müzik: Rolfe Kent – Yazan ve Yöneten: Mike Binder - ***

The Notebook’tan sonra Nicholas Sparks aklıma bir yere kazınmıştı. Yeni kitap uyarlaması Nights in Rodanthe ise vasat çizgisini bir türlü geçemiyor. Diane Lane’in varlığına rağmen! (Kadın çok güzel ya!)

Oyuncular: Diane Lane, Richard Gere, Christopher Meloni, Viola Davis, James Franco, Becky Ann Baker, Scott Glenn, Mae Whitman – Görüntü Yönetmeni: Affonso Beato – Müzik: Jeanine Tesori – Senaryo: Ann Peacock, John Romano (Nicholas Sparks’ın romanından) – Yönetmen: George C. Wolfe - **1/2

Nights in Rodanthe’nin hemen ardından ilk Nicholas Sparks uyarlaması olan A Walk to Remember’ı da izledim. Denildiği kadar iyi değildi. Kendini izlettirdiği kesin ama Mandy Moore’un çiğ oyunculuğu çok şey kaybettiriyor.

Oyuncular: Shane West, Mandy Moore, Peter Coyote, Daryl Hannah, Lauren German, Clayne Crawford, Al Thompson – Görüntü Yönetmeni: Julio Macat – Müzik: Mervyn Warren – Senaryo: Karen Janszen (Nicholas Sparks’ın romanından) – Yönetmen: Adam Shankman - ***

‘En İyi Yabancı Dilde Film’ dalında Altın Küre’yi kaptıktan sonra Vals im Bashir’i izledim ki sürpriz olmazsa aynı dalda Oscar’ı da alacak. Yoksa pek izlemeye niyetim yoktu ki bu hissim de haklıymışım. Çünkü bana hitap etmiyor. Film bir belgesel! (evet, kurmaca değil.) Ari Folman 20. yıl önce yaşanan İsrail-Lübnan çatışmasındaki kendi ve arkadaşlarının anılarını anlatıyor. Filmin bu kadar isim yapıp ödüllere doymamasının sebebi ise bu anlatıyı animasyonla gerçekleştirmesi. Daha önce denenmemiş bu fikri, oldukça da başarıyla uyguluyor. Böylece çok farklı ve kesinlikle sinema tarihine geçecek bir filme imza atıyor. Aldığı ve alacağı tüm ödülleri de hak ediyor.

Seslendirenler: Ron Ben-Yishai, Ronny Dayag, Ari Folman, Cror Harazi, Yehezkel Lazarov, Mickey Leon, Ori Sivan, Zahava Solomon – Müzik: Max Richter – Yazan ve Yöneten: Ari Folman - ****

Guy Ritchie, Madonna’dan ayrıldı, kendine geldi. Oh be! Şöyle cool (Türkçe karşılığı yok, özür dilerim) bir film izlemeyeli nice yıl olmuştu. Rock’N’Rolla eğlenceli, komik, absürd ve heyecanlı. Bizi Ritchie kadar eğlendiren bir yönetmen zor bulunur valla. Eline, beynine sağlık abicim!

Oyuncular: Gerard Butler, Tom Wilkinson, Mark Strong, Idris Elba, Tom Hardy, Toby Kebbell, Ludacris, Thandie Newton, Jeremy Piven, Karel Roden, Gemma Arterton – Görüntü Yönetmeni: David Higgs – Müzik: Steve Isles – Yazan ve Yöneten: Guy Ritchie - ***1/2

Bu arada yeni yılın ilk sinema keyfini bir Jim Carrey komedisiyle yaşamak istedim: Yes Man. Ama eski Carrey komedileri gibi değildi. Evet, birkaç sahnede kahkaha attırdı ama bazı sahneler çok bayağıydı. Hele Zooey Deschanel filme hiç yakışmamıştı. Zaten senaryonun inandırıcılıktan uzak olmasını irdelemek bile istemiyorum!

Oyuncular: Jim Carrey, Zooey Deschanel, Bradley Cooper, John Michael Higgins, Rhys Darby, Danny Masterson, Fionnula Flanagan, Terence Stamp, Sasha Alexander, Molly Sims – Görüntü Yönetmeni: Robert D. Yeoman – Müzik: Mark Everett, Lyle Workman – Senaryo: Nicholas Stoller, Jarrad Paul, Andrew Mogel (Danny Wallace’ın kitabından) – Yönetmen: Peyton Reed - **

Ken Loach’ın son filmi It’s a Free World…’ü de sırf izlememiş olmamak için izledim. Loach yine kapitalizm, dünya düzeni, göçmenlik durumu üzerine ciddi kelamlar ediyor. Uygar Şirin’in de özetlediği üzere (Sinema, Aralık 2008) bu sefer kelamlarını dolandırmadan söylüyor lakin has sinema duygusundan uzaklaşmış sanki. Ae Fond Kiss’in tadı hala damağımda oysa.

Oyuncular: Kierston Wareing, Juliet Ellis, Leslew Zurek, Joe Siffleet, Colin Caughlin, Maggie Russell, Raymond Mearns, Davoud Rastagou – Görüntü Yönetmeni: Nigel Willoughby – Müzik: George Fenton – Senaryo: Paul Laverty – Yönetmen: Ken Loach - ***1/2

Gelelim A.R.O.G’a. Kötü demeyeceğim ama iyi olmadığı kesin. Ben G.O.R.A.’yı da beğenmemiştim ki bu, onun da altında. Çalıntı filan demeyeceğim ama aynı konuya sahip Amerikan TV filmleri var ve daha izlenebilirler. A.R.O.G ise gülümsetmekle yetiniyor.

Oyuncular: Cem Yılmaz, Özkan Uğur, Ozan Güven, Nil Karaibrahimgil, Özge Özberk, Hasan Kaçan, Zafer Algöz – Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan – Müzik: Jingle House – Senaryo: Cem Yılmaz – Yönetmen: Cem Yılmaz, Ali Taner Baltacı - *1/2

Baz Luhrmann’ın son filminden herkes çok umutluydu. Nasıl Moulin Rouge! ile müzikal türünü canlandırdıysa bu sefer de Australia ile epik filmi canlandıracağı umuluyordu. Lakin epik sinemanın 2000’li yıllara adapte olamadığı anlaşıldı, her ne kadar hızlı kurguyla canlılık katılmaya çalıştıysa da Luhrmann. Film böylece Gone with the Wind nostaljisi yaratmaktan öteye geçemiyor. Hugh Jackman’a yazık olmuş!

Oyuncular: Nicole Kidman, Hugh Jackman, Brandon Walters, David Wenham, David Gulpilil, Bryan Brown, Jacek Koman, Ben Mendelsohn – Görüntü Yönetmeni: Mandy Walker – Müzik: David Hirschfelder – Senaryo: Stuart Beattie, Baz Luhrmann, Ronald Harwood, Richard Flanagan (Baz Luhrmann’ın hikayesinden) – Yönetmen: Baz Luhrmann - ***

The Reader ile majör Oscar adaylarını tamamlamış oluyorum. Film ‘En İyi Film’e aday olacak kadar iyi değil ama kaliteli ve izlenebilir olduğu kesin. Altın Küre Ödül Töreni’nde Ricky Gervais’in Kate Winslet’e takıldığı konu çok doğruydu. Soykırım filmi yapmakla ödüllere aday olmak garantilenmiş oluyor. Bu filmde soykırım yerine başka bir trajediden bahsedilse Kate Winslet’in oyunculuğu hariç kimsenin umursayacağını zannetmiyorum.

Oyuncular: Kate Winslet, David Kross, Ralph Fiennes, Bruno Ganz, Lena Olin, Susanne Lothar, Vijessna Ferkic, Hannah Herzsprung – Görüntü Yönetmeni: Roger Deakins, Chris Menges – Müzik: Nico Muhly – Senaryo: David Hare (Bernhard Schlink’in ‘Der Vorleser’ adlı kitabından) – Yönetmen: Stephen Daldry - ***1/2