17 Mayıs 2008 Cumartesi

Eğer, Çünkü, Rağmen

Geçenlerde Hıncal Uluç’un eski yazılarından birkaçı yayınlandı. Üç tanesi bir bütün halinde sevginin türlerini anlatıyordu. Japon bir yazarın tarifiydi yazılanlar ve o kadar gerçekti ki ben de yazmak istedim.

Yazıların her biri bir türü anlatıyor. İlki ‘eğer’ türü: Bu tür, karşılıklı sevgiyi temsil ediyor. “Sev beni, seveyim seni!”, “Eğer beni gece çıkarırsan…”, “Eğer beni tatile götürürsen…”, “Eğer bana şunu alırsan…”. İlişkide hep bir koşul var. Eğer o koşul gerçekleşmezse ilişki de bitiyor. Bir nevi fahişelik! Paran kadar konuşuyorsun ya da özelliklerin kadar varsın.

Üstelik bu kural günümüz arkadaşlıklarının çoğunda da geçerli. “Bana ödevini verirsen…”, “Şuraya gidersek…”, “Şunu yapmazsan gözüme gözükme!”. Uzar gider. Tamamen kapitalist bir ilişki. Yoruma pek gerek olmayan, durumu ortada bir olgu.

İkinci tür, ‘çünkü’ türü. Bu sefer bir koşul yok ama bir sebep var. Sevdiğin kişiyi bir özelliği yüzünden seviyorsun. Güzel/yakışıklı olduğu için, parası olduğu için, arabası olduğu için, tarzı olduğu için, çok güzel şiir yazdığı için, seni sevdiği için. İlk önce oldukça normal geliyor değil mi? Ama ya o özellik kaybedilirse! Güzel olan kaza geçirir, çirkinleşirse! Zengin olan her şeyini kaybederse! Araba kaza yaparsa! İlham perisi giderse! Ya başkasını severse! O zaman sevebilecek misin? O zaman sevginin arkasında durabilecek misin?

Bu konuda en güzel örnek Inarritu’nun yönettiği Ameros Perros’tadır. Meksika’nın en ünlü top modelidir. Televizyonlarda, gazetelerde, billboardlarda hep o vardır. Günün birinde trafik kazası geçirir. Bacağı çok kötü kırılır, bir süre de olsa tekerlekli sandalyeye mahkum olur. Önce programlara çıkamaz, gazeteciler ona acır, sevgilisi aramaz olur. Sonunda bir gökdelen dairesinde köpeğiyle yapayalnız kalır. Bir de camın karşısında gözüken billboard vardır. Ama bir süre sonra o da iner, yerine daha güzeli konacaktır çünkü.

Çevremizde böyle çok hikaye duyuyoruz, görüyoruz. Ünü için beraber olanlar, şan şöhret gidince adamı bir köşeye koyuyorlar. Daha bir sürü örnek/mesel çıkar. Sizi bilmem ama ben böyle bir sevgi istemiyorum. Kaybetme korkusu yaşamak istemiyorum. Kötü günümde orada olmasını istiyorum. Çok mu şey istorum? Belki

Üçüncü türümüz ise ‘rağmen’. Bir şeye rağmen sevebilmek. “Kafan basmıyor ama seni seviyorum!”, “Başka ırktan/dindensin ama senden çok hoşlanıyorum.”, “Bu özelliğin bana ters ama sen busun ve ben seni böyle seviyorum.”, “Engelin seni sevmeme engel değil.”. Çok zor, böyle bir duygu bulmak çok zor. Bir şeylere göğüs gererek sevebilmek, mücadele edebilmek. Her an yanında olabilmek. Günümüzün kolaycılığında kim yapar? Doğranmış soğan alan biri sevgisi için dağları aşar mı? Tamam, tamam, yine çok şey istiyorum. Yine de küçük bir umut. Pandora’nın kutusunu bulmaya dair, açıp umudu serbest bırakmaya dair. Belki de onu bulmaya dair.

Hiç yorum yok: