29 Mart 2009 Pazar

Düşünmek Lazım

Geçen ay seyirci açısından felsefedaş iki film izledim. Bakınca birbiriyle alakası pek yok gözüküyor lakin bir açıdan benzeşiyorlar. İkisinin de seyirciden belli talepleri var. Ama bu talepler seyir sırasında oluşmuyor. Filmleri çıplak gözle izlediğinizde manasız, saçma sapan imge toplulukları görüyorsunuz. Filmin marifeti ise salon çıkışından epey sonra başlıyor. Ne zaman sakin kafayla beyninizde filmi oynatmaya başlıyorsunuz, o saçma sapan imgeler düzene girmeye başlıyor. İşte filmin verdiği tat, o anda damağınıza düşüyor.

İlk filmimiz Synecdoche, New York, Charlie Kaufman’ın ilk yönetmenlik denemesi. Kaufman’ı bilhassa alternatif popüler sinemaseverler sever. Hem belli tür kalıplarına göre filmini yazar hem de bu kalıplara absürt fikirler akıtır. Gerek Eternal Sunshine of the Spotless Mind gerekse Being John Malkovich’in entelektüel filmler ilan edilmesinin sebebi de bunda saklıdır. İlk izlediğinizde alakasız gelen hareketler, sonradan beyninizde bambaşka duygulara dönüşür. Synecdoche’da ise bu olayı bambaşka bir boyuta taşımış Kaufman.

Barış Manço’nun bir şarkısı vardı ya hani, “Bir ben var ki benim içimde/Benden öte benden ziyade” diye. Kaufman bunu imgelere döküyor. Kendi yaşamını anbean sahneye koymaya çalışan bir tiyatro yönetmeninin hikayesini izliyoruz. Film, sonlara doğru öyle bir raddeye geliyor ki film içinde film içinde film içinde film izliyoruz. Sanki sonsuz bir döngüde filmi izliyoruz. İzlerken tam bir saçmalık gibi geliyor. Ta ki film bitip “Ya bu deli ne demek istemiş?” diyene kadar.

Oysa Kaufman basit bir insanlık güdüsünden bahsediyor. Benim de başıma gelen, sizin de başınıza gelebilen bir olgu aslında. Bir hata yaparız ve kendi kendimize deriz ki “Bir daha asla bu hatayı yapmayacağım!”. Bin bir sözler vererek kendimize tekrar ederiz bu yemini lakin aynı hatayı daha berbat bir şekilde yaparız ve bu garip bir döngüde yenilenir. Şamar oğlanı olup gideriz hayatın sillesi karşısında.

Asıl saçmalık burada belki de! Hayatın tam içinde! Belki de içimizde! Kaufman da diyor ki “Bunlar saçmalık, evet, ama her gün yapıyoruz, aynı çukura devamlı düşüyoruz ve bu her ne kadar saçma gözükse de çok basit aslında!”

İkinci filmimizde ise rüya ile gerçek o kadar içli dışlı oluyor ki ne izlediğinizi anlamaz halde salondan fırlıyorsunuz. Tüm filmde “Nasıl ya?” sorusunu devamlı soruyorsunuz kendinize, sonuçta bir döngüye dönüşüyor bu soru ve o döngü filmin esas iskeleti haline dönüşüveriyor. Nasıl ya?

Ana kentten çok uzak bir köyde, köyün berberi delirip kaçıyor. Derken gaipten bir berber geliyor. Ardından köyün güzel kızı kayboluyor. Herkes bunu köyün delisinden biliyor. Ama ya onun suçu yoksa? Muhtar, köye nasıl söz dinletmeli ki? Ya jilet almaya giden çırağın geri gelmemesine ne demeli? Muhtar hala dönmedi, tüm yük koruyucuda. Kız döndü, bekareti gitmiş, üstelik bir ucubeye hamileymiş! Çırak nerde kaldı ya? Dur ben bir çırağa bakayım. Olmayacak bu iş, deliyi linç edelim. Kız ne olacak peki? Oğlum berber nerde? Bu berber dükkanı değil ki baba? Nasıl ya?

Gölgesizler, Hasan Ali Toptaş’ın aynı adlı fantastik romanından uyarlanmış. Gerçekle hayalin karıştığı bir köyde geçiyor. Bir kısmı da günümüz İstanbul’unda lakin dükkandaki karakterler ansızın köye de uğrayabiliyor.

Aslında bu saçma sapan öykü günümüz Türk toplumunun izdüşümünden başka bir şey değil! Biraz kafa yorarsınız, paralellikleri keşfedebilirsiniz. Devletten korkmasına rağmen durmadan onu kazıklamaya çalışan nadide bir toplumu izliyoruz lakin her zamanki gibi anlamak istemiyoruz. Suçu yönetmene atıyoruz ve kurtuluyoruz. “Yönetmen saçmalamış canım, sorun bende değil ki?” Tıpkı her kazığı devlete yedirmek, her lokmayı da sadece kendimiz yemek istediğimiz gibi. Harbiden nasıl ya?

Oyuncular: Philip Seynour Hoffman, Samanthe Morton, Catherine Keener, Michelle Williams, Tom Noonan, Hope Davis, Jennifer Jason Leigh, Emily Watson, Dianne Wiest – Görüntü Yönetmen: Frederick Elmes – Müzik: Jon Brion – Senaryo ve Yönetmen: Charlie Kaufman - ****

Oyuncular: Selçuk Yöntem, Hakan Karahan, Taner Birsel, Ertan Saban, Arsen Gürzap, Altan Erkekli, Ahmet Mümtaz Taylan, Aydemir Akbaş, Taies Farzan, Beyti Engin – Görüntü Yönetmeni: Gökhan Atılmış – Müzik: Candan Erçetin – Senaryo: Ümit Ünal (Hasan Ali Toptaş’ın aynı adlı romanından) – Yönetmen: Ümit Ünal - ***1/2

Hiç yorum yok: