8 Nisan 2009 Çarşamba

Güneşi Gördüm (mü?)

Vittorio De Sica demiş ki “Bir Akdeniz ülkesi olarak İtalya’da melodramlar satar her zaman.” Her zaman dediğim üzere, Hrıstiyan olmalarının dışın İtalyanlarla Türklerin en ufak farkı yoktur. Bizim ülkede de melodramlar en çok gişeyi getirir. Bu, hep böyle olmuştur. Şu anda bile televizyonların reytingi ağlatma dakikasıyla ölçülüyor. Hatta Sina Koloğlu’nun bu konuda küçük bir istatistiği bile vardır.(1)

Mahsun Kırmızıgül de bu kanaldan giriyor. En çok satanın melodram olduğunu bildiği için onu çekiyor. Peki bu yanlış mı? Hayır, adam gibi çekersen başyapıt bile çıkarabilirsin. Çağan Irmak tam da bunu yapıyor mesela. Sade melodramlar çekiyor. Peki neden ona kimse saldırmıyor da olan Mahsun’a oluyor?

Mahsun ne yaptığının bilincinde değil de ondan. Ya da bilincinde de tribünlere oynuyor. İki türlü de Mahsun batıyor, her ne kadar halktan paye aldığını sansa da. Durum şu ki Mahsun kendini bu filmleri çekerek başyapıt çektiğini zannediyor. Bunun için ne yapıyor Hollywood sinemasının tüm trüklerini kullanıyor. Sonra da kendisinin otoritelerce kutsanmasını istiyor. Bunun için de türlü numaralar çeviriyor. İlk filminde Türkiye’de kayda değer bir tane ödül alamayınca Amerika’da parayla ödül satın aldı.(2)

Her şeyi unutup kendimizi yeni filmine yoğunlaştırsak da çare olmuyor. Çünkü Mahsun kutsanmaya o kadar aç ki aklına ne geliyorsa kullanıyor. Bir tane tartışmalı konu yetmez diyor, iki, üç, hatta dört olsun ki film konuşulsun. Ünlü köşe yazarları çareler üretsin sayfalarca. Ve bu hamle, en büyük hatasını tetikliyor, senaryo o kadar şişiyor ki ikinci yarıda dayanamayıp dağılıyor. Bilhassa bazı konulara yapılan gereksiz odaklanmalar filmin temposunu iyice düşüyor.

Hadi, ikinci filmidir, daha acemidir, umut vaat ediyor diyelim ve bu hatasını es geçelim. Değindiği konulara bakıyoruz, Mahsun’un sistemle bir derdi var. Bize sistemi eleştiriyor. Valla güzel, hele bir popüler filmde bu konulara değinilmesi takdire şayan. Lakin bir şeyler göz bozuyor. Derken beylik diyaloglar birbiri ardına patlatılınca işin rengi belli oluyor. Adamın derdi sistemi eleştirmek de değil! (Zaten Mahsun’un ‘Kardeşlik Türküsü’ haricinde bu yönünü onayan tek hareket ve cümlesini bulamazsınız geçmişte.) Adamın eleştirisi bile popülistlikten ötürü. Dikkatli de bakarsanız aslında değindiği hiçbir konuda gerçekleri anlattığını ve çözüm vaat eden saptamalarda bulunduğunu söyleyemeyiz. (3) Suyu sabuna dokunmaktan başka bir şey yapmıyor ve bu konuda da Holivuttaki ağabeylerini taklit ediyor. (4)

Bunların ötesinde Mahsun, vaat ettiği tek şeyi gerçekleştiriyor ve ağlatıyor. Çünkü müziği çok güzel kullanıyor. Alper Maral Hocam izlediyse (ki zannetmem) klişeden uyumuştur herhalde. (5) Mahsun yazdığı metne kendisi de güvenemediğinden ağlatmak için bol kemanlı müziği her kritik sahnede son ses açıyor.

Filmin en affedilir hatası ise figüranlarda bile ünlüleri oynatıp filmin (bence zaten olmayan) gerçekçilik duygusunu zedelemesi. Yılmaz Erdoğan da bu hatayı çok tekrar ediyor. Ümidimiz bu modadan süratle vazgeçilmesi.

Toparlarsak, filmin gerçek bir seyirlik olduğu bir gerçek. Lakin kendini üstün görme hevesi filmin tüm artılarını çöpe fırlatıyor. Edebiyle melodram çekse ağzını açan olmaz valla.

Oyuncular: Mahsun Kırmızıgül, Demet Evgar, Buğra Gülsay, Altan Erkekli, Murat Ünalmış, Şerif Sezer – Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan – Müzik: Mahsun Kırmızıgül, Yıldıray Gürgen – Yazan ve Yöneten: Mahsun Kırmızıgül - **

(1) Milliyet gazetesi TV eleştirmeni Sina Koloğlu, Sanem Çelik’in yeni dizisindeki ağlanılan süreyle, reytingi oranlamıştı şubat 2009’da.

(2) WorldFest Houston’un resmi adresi olan www.worldfest.org ‘a girerseniz hangi ödülü kaça alacağınızı öğrenirsiniz.

(3) Altyazı dergisinin Nisan 2009 sayısındaki film hakkındaki eleştiriden detaylı bilgileri alabilirsiniz.

(4) “Devlet ana çok iyi ama devlet baba çok kötü!” cümlesi her şeyi özetliyor zaten.

(5) Alper Maral, TV-Sinema’da Müzik konusundaki Türkiye’deki tek akademisyendir. Çok iyi saptamaları bulunur bu konuda.

Hiç yorum yok: