9 Mart 2009 Pazartesi

Aşk

Ne kadar garip değil mi? Tüm hayatımız onun peşinde koşmakla geçse de aslında ona hapsolmak hiç istemiyoruz. Korkuyoruz ölesiye. Tüylerimiz diken diken oluyor karşılaşacağız diye. Ama her yerde ondan bahsediyoruz. Onun hakkında kitaplar okuyup, şiirler döktürüp şarkılar dinliyoruz. Yetmiyor klişelerle dolu filmleri onun için ilk defa izliyormuşçasına seyre dalıyoruz. Hatta işi daha da sapıtıp kendimize zarar veriyoruz onun uğruna!

Aşk ne menem bir şey değil mi? Kimse çözemiyor. Zaten benim de onu çözmeye niyetim yok. Çözmek isteyenlere de gıcık kapıyorum hatta. Boş bir işle salaklamasına uğraşıyorlar. Benim asıl derdim aşkın ne olduğunu bildiğini sananlarla. Her ülkede kendini ‘Aşk Doktoru’, vb. takma adlarla aşk profesörü ilan etmiş birkaç dangalak vardır. ‘Dangalak’ kelimesini özenle seçtim çünkü bu kişiler külliyen yalancı ve doğruyu söylediklerini zannediyorlar.

Sakın sadece gazete köşelerini hedef aldığımı zannetmeyin. Durum o kadarla kalsa işimiz çok basitleşirdi, inanın. Bilumum medya ürünü, sanat eseri ve hatta etrafınızdaki ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ ile ‘Kırmızı Başlıklı Teyze’ de bunu dahil.

Belli aralıklarla ‘aşkın ömrü’nü saptamaya çalışan dangalaklar artışa geçer. Ben bunu basit bir sinüs fonksiyonuna benzetirim. Konu bulamayan veya çıktığı kişi tarafından terk edilen/kişiyi terk eden bu dangalaklar bundan rant elde etmeye çalışır. Aşkın ömrü ne 3 yıldır ne de 18 ay! Aşkın süresi olmaz çünkü.

Bir de ‘Aşk bir hastalıktır!’ klişesi vardır ki daha da sinirime dokunur. Kardeşim birini sevmek hangi şartlar altında kötü olabilir ki! Tabii bu şu detayı da hemen eklemem lazım geliyor: Benim aşktan kastım aşktır. Yoksa hoşlanma, takdir etme, hayran olma, tutku duyma eylemlerini aşkla aynı kefeye koymuyorum ki genelde yukarıda andığım dangalakların bahsetmesi gereken gerçek nokta bu dört eylemin aşkla karıştırılma durumu olmalıdır.

Kafalar karıştı galiba. Biraz toparlayayım izninizle. Hoş, “Sen de bir dangalaksın!” deyip hemen bu cümlede yazıyı okumayı da bırakabilirsiniz. Açıkçası pek umurumda da değil. Herkesin saçmaladığı bir dünyada ben de başka bir dangalağımdır muhtemelen.

Bana göre aşk bir mucizedir. O yüzden de her an karşınıza çıkmaz. Öyle her yaz aşık olunmaz. Olunsaydı yaz aşkları ilelebet sürerdi. ‘Yaz aşkı’ denilen kavram bir cinsellik ihtiyacından öte bir şey değildir.

Aşk karşılıklı bir duygudur. Tek taraflı aşk olmaz! ‘Platonik aşk’ terimi bir saplantıdan ibarettir. (İstisnalar elbette olur ama istisnalar da kaideyi bozmaz.) Tek taraflı bir duygu aşkı ifade edemez hayatta.

Aşk Tanrı’nın verdiği bir hediyedir, onun varlığının bir kanıtıdır. O yüzden aşk, hastalık değildir. ‘Sevme’ eyleminin en yücesi olan bir duygu hayatta kötü bir illete benzetilemez.

Tabii ki de aşk, düştüğü kişinin kimyasını bozar. Çünkü odur zaten. Bir kişi aşık olduğunda o kişi artık eskisi gibi olamaz, olmamalıdır da. Basit bir örnek vereyim: Diyelim Teoman ile Başak birbirine aşık oldu. O andan sonra tekil olarak Teoman veya Başak’tan söz edilemez. Çünkü artık onlar birdir, Teoman-Başak çiftidir ve hayatları bu düzende devam eder. Şahsi keyifler veya üzüntüler duymazlar. Ancak beraber üzülüp sevinebilirler (ta ki biri ölene kadar). Keza tüm kararları, eylemleri de birdir. Teoman veya Başak’ın şahsi parası yoktur mesela. (Günümüzün tüm ilişkileri de tersi vaziyette bireylerin maddi gücü üzerinden şekillenir.) İşte bu yüzden ikisi de farklılaşır. Biri futbolu sevmezse diğeri de sevmez, çünkü beraber yaşayan bir organizma haline dönüşürler. Ve daha da önemlisi siz bunun önüne hiçbir şekilde geçemezsiniz. Ne kanun, ne kaba güç, ne de maddi güç aşkın önüne geçemez. O yüzden Ferhat dağları delmiştir.

Aşk, kendisi sıfıra giderken limiti sonsuza giden bir fonksiyondur. Aşkta sıkılma, heyecanın kaybolması gibi durumlar olamaz çünkü hep sonsuza yakınsar. Her geçen gün onun yüzünü gördüğünüzde daha da mutlu olursunuz ve isteseniz de ondan ayrılamazsınız. İşte aşk budur. Diğer bir ifadeyle aşk, dört kolu, dört bacağı ve iki beyni olan bir insandır.

Ben tüm hayatımı diğer yarımı bulmaya adadım ve şundan adım kadar eminim ki o da beni arıyor.

Hiç yorum yok: