25 Ocak 2010 Pazartesi

Oscarlıklar 2010 - 3

A Serious Man

Coen Biraderler favori yönetmenlerimden bir çifttir. Çok zeki filmler yaparlar. Çok da gerçekçi. Ama bu gerçekçiliği öyle bir mizahla sunarlar ki kendinizi fantastik bir dünyada sanırsınız. The Big Lebowski, Raising Arizona ve Fargo’ya bu yüzden aşığımdır. Şimdi bunlara bir yenisi eklendi.

A Serious Man gerçek manada çok gerçekçi bir film. O kadar gerçekçi ki sinirleriniz bozuluyor. Sanırım gündelik kasaba hayatını Coenler kadar iyi yansıtan bir yönetmen çifti yok yada benim aklıma gelmiyor.

Film, 19. yüzyıl Polonya’sından bir meselle başlıyor. Bu oldukça absürd mesel, filmin tonunu da gayet iyi yansıtıyor. Sonrasında 60’lara geçiyoruz. Larry Gopnik (başka bir akıllara seza Coen adı), bir Yahudi kasabasında yaşayan orta halli bir matematik profesörüdür. Larry ilk sahnede muayene olmaktadır. Kendini kötü hissetse de doktor bir şey bulamaz. Eve gider. Çocukları kavga etmektedir. Yemek yerler. Ertesinde çalışırken karısı boşanmak istediğini, Larry’nin en yakın arkadaşıyla evleneceğini ve bunun için hahamdan özel izin almasını söyler (fikrini bile sormaz)! Sabah işe gider. Koreli bir öğrencisi Larry’den onu bırakmamasını ister, dahası rüşvet teklif eder, ötesi rüşveti kabul etmezse şantaj yapacağını ima eder. Bunun gibi kimi olaylar daha Larry’nin başına gelmeye devam eder. Larry ise oldukça sessiz ve sakindir. Sinirlense de öyle pasiftir ki öfkesini yansıtamaz bile.

Tek yapabildiği sırayla gittiği hahamlardan görüş almaya çalışmaktır. Ama onlar da işe yaramaz. En sonunda en kıdemli hahama gider. Sekreterine moralinin çok bozuk olduğunu, hahamla görüşmesinin çok mühim olduğunu söyler. Sekreter hahamın odasına girer. Larry de görür ki haham bir şey yapmıyordur. Sekreter geri döner ve oturur, gayet sakince “Haham çok meşgul.” der. Larry “Nasıl ya? Haham oturuyor!” deyince, sekreter “Düşünüyor.” cevabını verir. Siz de kocaman bir kahkaha atarsınız ama içiniz burulur. Çünkü hayat budur işte.

Filmin ilk bir saati gerçekten sinirlerinizi test ediyor. Larry’nin başına gelenler kadar sizi rahatsız eden olayları perdede görmek sinirlerinizi attırıyor. Diğer taraftan Coen harika bir din felsefesi yapıyor. Filmde bulunan çeşitli öğeler, Yahudilik üzerinden inanç sistemini ve onun hayatımızdaki yerini sorguluyor. Amaç onu aşağılamak veya negatif bir yaklaşımda bulunmak değil, sadece eksikliklerini gözler önüne sermek. Larry’nin çektiği çilenin hiç bitmeyecek gibi gelmesi ve çevresindekilerin ısrarla ona kayıtsız kalması da modern bir erkeğin aslında ne kadar yalnız olduğunun bir kanıtı.

Film hakkında daha ne sayfalar yazılabilir lakin tam filmi yansıtamaz. Siz en iyisi filmi izleyin. Hiç olmazsa fragmanını izleyin, o bile filmin derdini çok iyi özetliyor.

Oyuncular: Michael Stuhlbarg, Richard King, Fred Melamed, Sari Lennick, Aaron Wolf, Jessica McManus, Peter Breitmayer – Görüntü Yönetmeni: Roger Deakins – Müzik: Carter Burwell – Senaryo ve Yönetmen: Joel Coen & Ethan Coen – *****

Sherlock Holmes

Sezonun başka bir hayal kırıklığı. Hem Sherlock Holmes hastasıyım hem de sıkı bir Guy Ritchie takipçisiyim ve diyorum ki olmamış. Neden?

Sherlock okuyanlar bilir, hikayelerin doruk noktası Sherlock’un her şeyi Dr. Watson’a anlattığı kısımdır. Siz de bir Sherlock Holmes filminden bunu beklersiniz ne olursa olsun. Ama Ritchie bu elzem kuralı değiştirerek ihanet ediyor bir kere.

Ritchie düpedüz Sherlock’u bir oyuncak gibi kullanıyor. Keyifli bir dönemsel aksiyon çekmek için maşa olarak kullanıyor. Film keyifli ve iddialı ama ötesine geçmiyor. Çünkü geçmek istemiyor.

Ayrıca Ritchie de yeteneğini konuşturamıyor. Çünkü Ritchie’nin uzmanlık alanı günümüz sokaklarıdır (en son örneği Rock’n’Rolla’dır). Enfes bir kurgu ve diyaloglarla sokakları yaşatır bize. Ama bunu 19. yüzyıl sokaklarına yapamıyor. Çünkü bu, konsepte ters ve ikisini birleştirmek isteyince de ortaya karışık bir şeyler çıkıyor.

Pilavlı döner gibi bir şey bu. Beraber yemekten hoşlananlar olabilir. Ama ben ayrı ayrı tercih ediyorum. Kalsın.

Oyuncular: Robert Downey Jr, Jude Law, Rachel McAdams, Mark Strong, Eddie Marsan, Robert Maillet, Geraldine James, Kelly Reilly – Görüntü Yönetmeni: Philippe Rousselot – Müzik: Hans Zimmer – Senaryo: Michael Robert Johnson, Anthony Peckham, Simon Kinberg (Lionel Wingham ve Michael Robert Johnson’un öyküsü ve Arthur Conan Doyle’un karakterlerinden) – Yönetmen: Guy Ritchie – **1/2

Fantastic Mr. Fox

Wes Anderson günümüz sinemasında özgün işler çıkarabilen ve aklına geleni yapabilen birkaç yönetmenden biri. Bu sefer slow-motion animasyon çekmiş, güzel de yapmış.

Slow-motion animasyon oldukça meşakkatli bir tür olduğundan pek göremezsiniz. Tim Burton, Henry Sellick ve Nick Park gibi birkaç tutkunu var sadece. Bilmeyenler için özetleyeyim: Tamamen küçültülmüş dekorlar ve kuklaların kare kare filme alınıp birleştirilmesiyle yapılır. Saniyede 24 kare idealdir. Ama bu filmde mesela 15 kare çekilmiş bilerek, izleyici ne izlediğini anlasın diye. Kısa filmleri bol yapılır. Uzun metrajlısı nadirdir. Gerçi 2009’da 2 tane vardı ama çaktırmayın.

Anderson, ünlü romancı Roald Dahl’ın ünlü kitabını (Türkiye’de de ünlü mü bilmiyorum) filme almış. Konu acayip keyifli ve eğlenceli. Harika bir 90 dakika geçirdim şahsen.

Filme yedirilmiş Anderson trükleri vardı yine. Çok bilmiş ana karakter, baba-oğul çatışmaları, absürd kavgalar, harika bir ses kaydı (soundtrack), vb. Ben fena halde sevdim filmi. Bence Up filan hikaye, 2009’un en iyi animasyonu budur.

Seslendirenler: George Clooney, Meryl Streep, Jason Schwartzman, Bill Murray, Wallace Wolodarsky, Eric Chase Anderson, Michael Gambon, Willem Dafoe, Owen Wilson, Jarvis Cocker, Wes Anderson – Görüntü Yönetmeni: Tristan Oliver – Müzik: Alexandre Desplat – Senaryo: Wes Anderson, Noah Baumbach (Roald Dahl’ın romanından) – Yönetmen: Wes Anderson – ****

Hiç yorum yok: