28 Mart 2011 Pazartesi

İlişki Türleri

Son zamanlarda aklıma bir şey takıldı. Bir ilişki sırasında kendini değiştirme mevzusu. Bilmiyorum, hiç ilişki yaşamamış biri bunu nasıl açıklayabilir ama son zamanlardaki gözlemlerim şunlar:

Bir ilişki (doğal olarak) iki kişiden oluşuyor ama bu çift iki kişilik aktivite değil, tek kişilik bir eylem yapıyorlar. Çok mu tanıma boğdum. Galiba. Olay şu: Normalde kendi kendine takılan iki kişi bir ilişki kurunca, birlikte oldukları zamanda beraber takılıyorlar. Bunda açıklanacak ne var, diyebilirsiniz. Olay bunun nasıl yapıldığı!

Çiftin ortak zevkleri varsa önce onlar yapılıyor. Ama iki kişinin tüm hayatları bir olamayacağına göre bir yerden sonra bir tarafın istedikleri veya sırayla iki tarafın istedikleri yapılıyor. Sonuçta bir seferde, ilişkinin bir tarafı kendinden fedakarlık etmek zorunda kalıyor. Bu da çok doğal ama tam da bu nokta, ilişkinin karakteristiğini belirliyor.

Şöyle ki: A ve B kişileri olsun, bunlar da AB çiftini oluştursun. (Bir mühendisin çift örneği de bu kadar olur yani!) İlişkinin ilerleyen safhalarında üç yol izlenebilir: Ya A'ya göre bir hayat çizilir ve hep A'nın dediği olur; ya tam tersi B'nin dediği olur ya da ortak bir paydada buluşulup beraber bir hayat çizilir. Aslında ilk ikisi okuyunca kötü gelse de çevremizdeki çoğu ilişkinin sahip olduğu bir karakteristiktir, bilhassa Türkiye'deki çoğu ilişkinin ilk iki türde olduğu kanısındayım.

Buradaki önemli faktör üçüncü yol, çünkü farklı şekillerde uygulandığında farklı sonuçlara götüren bir yol. Çoğu çifti bunu heterojen bir karışım olarak uyguluyor bence. Biraz ondan, biraz bundan. Fedakarlık, vefa, sevgi var lakin birbiri içinde çözülme yok. İki taraf da kişisel özelliklerini hala korurlar. Bir çiftlerdir ama aslında bireyliklerini de korumaktadırlar. Bir sorun çıktığında ya da aradaki bağ kaybolduğunda ayrışmaları da çok kolaydır. Çünkü zaten hiç gerçek birer çift olmamışlardır, sadece -miş gibi yapmışlardır. Bir önceki paragrafta bahsettiğim iki türde de belki çift özelliği yoktur lakin çiftin bir tarafı çift olmanın tüm sorumluğunu üstlenerek kendi kişiliğini kaybedip tamamen diğer kişiye bağlanır. Yani tek taraflı olsa da, gerçek bir çifte dönüşürler. (Karşıdaki kişi, bundan sıkılıp bu ilişkiyi bitirmediği müddetçe!)

İşin zor kısmı ise, üçüncü yolun başka bir versiyonudur. Bu sefer ilişkinin sonucunda AB çifti oluşur ama ne A'nın ne B'nin özelliklerini taşır. (Biraz abartı oldu ama anladınız, siz) Demek istediğim A ve B birbirlerine tamamen, homojen bir şekilde bağlanırlar (ying-yang durumu). Artık kişisel arzuları kalmaz, her şeyi çift olarak düşünürler. Tabii, yalnız zaman geçirip eski arkadaşlarını görüler fakat hayatı artık bir çift olarak görürler, bir çift olarak yaşarlar.

Güzeli son söylediğim olsa da çok nadir bulunduğundan insanlar gittikçe bir mit olduğunu düşünüyorlar artık. Bu yüzyılda, bu kirlenmiş dünyada, gözleri para hırsıyla dönmüş insanlar arasında gerçekten bir mit haline geliyor, aşk.

İlk filmimin (Sümüklü Kız) ilk ve ana cümlesi şuydu: "Aşk, limiti sonsuza giderken kendisi sıfıra giden bir fonksiyondur." Filmin berbatlığı da benim bu cümleyi layığıyla anlatamamamdan kaynaklanmaktaydı. İşte, 6 yıl sonra olsa da demek istediğim buydu: Aşık bir insan kendi kişiliğini kaybeder lakin daha önemlisini kazanır; başka bir insanla beraber oluşturduğu yepyeni bir kişilik.

Hiç yorum yok: