29 Ekim 2008 Çarşamba

Freaks and Geeks

Freaks and Geeks, 1999-2000 sezonunda ABD’de 18 bölüm halinde yayınlanmış bir dizi. Şu anda dizi, dünyanın her yerinde ‘kült’ mertebesinde. Zaten IMDB sitesinde de 9.6 ortalamaya sahip. Tabii insan, bu kadar beğenilen bir dizinin neden sadece 18 bölümde bittiğini soruyor hemen. Yanıtı basit: Yayınlandığında beğenilmemesi. Zamanla değeri biliniyor. Mesela, yine ABD’de yayınlanan TV Guide dergisi ancak 2004’te diziyi, Tüm Zamanların En Kült Dizileri Listesi’ne dahil ediyor.

Freaks and Geeks’in (F&R) Türkçe karşılığı ‘Ucubeler ve İnekler’. Buradaki ‘inek’ kelimesi mecazi anlamda kullanılıyor, çalışkan ve asosyal öğrenci manasında. Dizinin adı, mantığını gayet güzel betimliyor. Normal bir lise dizisi değil F&R. Dünyanın her lisesinde var olan iki grubu anlatıyor; dersleri eken, her türlü tütün vb maddelerini kullanan, rock dinleyen ama diğerleriyle alakası olmayanlar ve çalışkan ama kendi aralarında takılan, bilgisayar tutkunu, asosyal, dalga geçilenler. Birinci grubun temsilcileri Daniel, Kim, Nick ve Ken, lise 3’e gidiyorlar. İneklerse Sam, Bill ve Neal, onlar liseye daha yeni başlıyorlar. Bu arada önemli bir unsuru unuttuk: Dizi günümüzde değil, 1980’de geçiyor. (Bu tercihin önemine değineceğim.) Dizi aslında Weir ailesinin çocuklarını anlatıyor, Lindsay ve Sam’i. Sam, zaten inekler grubunda. Dizi, Lindsay’in o zamana kadar dahil olduğu inekler grubundan sıkılıp ucubelerle arkadaş oluşuyla başlıyor. Okulun matematik kulübünün başı olan Lindsay, Lise 3’e başlarken her şeyi bırakıp Daniel’in grubuna giriyor.

Dizi ilerledikçe Lindsay’in yavaş yavaş gruba adapte oluşunu izliyoruz. Ama Lindsay derslerine de çalışarak, grupta farklı bir kişilik oluyor. Öte yandan Sam ve arkadaşları, yeni okullarına alışmaya çalışıyor. Bir taraftan büyümenin genel sorunları, bir taraftan okuldaki budalalar (bullies) her birini fazlasıyla terletiyor. Ayrıca Sam ve Lindsay’in evebyenleriyle ilişkileri de dizinin farklı bir unsuru. Babanın yarı tutucu yarı özgürlükçü yapısı, annenin hafif çılgın bir ev hanımı oluşu diziye farklı bir tat katıyor.

Senaryo, lisenin belli başlı tiplerinin ve olaylarının hepsini barındırıyor. Ama diğer dizilerden farkı, bu unsurlara oldukça gerçekçi yaklaşması. Mesela ponpon kızlar çok popüler yine ve Sam bunlardan birine aşık oluyor. Ama gün gelip de çıkmaya başladığında hiçbir ortak yönünün olmadığını anlıyor, diğer deyişle kızın ne kadar boş olduğunu görüyor. Diğer bir örnekse yine Sam’in arkadaşlarından Gordon. Sınıfın en şişman ve en kötü kokan öğrencisi ama Sam, onu tanıyınca ne kadar farklı olduğunu anlıyor. Yine Millie başka bir örnek: Lindsay’in çocukluk arkadaşı olan Millie, her hafta kiliseye giden, çirkin, fazlasıyla inek bir tip ama Lindsay’in her zaman yanında yer alıyor, en kötü anlarında bile. Mesela bir bölümde Lindsay uyuşturucu deniyor ve bebek bakıcılığı yapması gerektiğini fark ediyor ve Millie hem bebeğe hem Lindsay’e bakıyor.

Yazının başlarında en önemli unsurlardan birinin dizinin 1980’de geçmesi olduğunu belirtmiştim. 1980 ve ardından gelen 10 yıl, bence çok önemli bir zaman dilimi. Dünyada her bakımdan değişikler boy gösteriyor. Mesela ilk bilgisayar oyunları çıkıyor. Dizinin bir bölümünde Sam ve Neal babalarından Atari almasını rica ediyorlar. Yine Pink Floyd, Queen ve Led Zeppelin’in zirvede olduğu yıllar. Ses kaydında, diyaloglarda ve kıyafetlerde dönemin etkisi hissediliyor. Sonra punk kültürü, disco kültürünün izdüşümleri; Star Wars etkileri (daha 5. film yeni gösterime girmiş), FRP’nin ortaya çıkışı, Steve Martin geyikleri dizide yerlerini buluyor. Tabii ki politika da var, az olsa. Okula Baba Bush’un gelmesi ve Lindsay’in efsane sorusunu sorması yüzlerde hoş bir tebessüme sebep oluyor.

Biraz da karakterlere girelim, bahaneyle oyuncularına değiniriz. Baş karakter Lindsay zeki, çalışkan ama her genç gibi kafası karışık, her şeyi denemek isteyen, mantığa boş vermek isteyen biri. Lindsay’i canlandıran Linda Cardellini, dizide çok iyi, karakterine çok uyum gösteriyor. Ama diziden sonra Scooby Doo haricinde kayda değer bir işi yok. Daniel, ucube tayfasının başı. Derslerden hep kalan, kopya çekmede usta olan, külüstür arabasıyla gezen bir tip. Lindsay’e hep arka çıkan o oluyor, aslında yalnız biri olduğu ortaya çıkıyor. James Franco, Daniel karakteriyle özdeşleşiyor. Franco, şu an Hollywood’un starlarından. Nick karakteri davul hayranı, baterist olmak için her şeyini verebilecek biri. Derslere pek kafası basmıyor ama kötü de değil, otoriter babasıyla uğraşıyor ve Lindsay’e fena halde aşık oluyor. Jason Segel şu an How I Met Your Mother’daki Marshall olarak tanınıyor. Daniel’in sevgilisi Kim, tam bir çatlak; onu oynayan ise Busy Philips (Dawson’s Creek’in çatlak Audrey’i). Şimdilerde Knocked Up, Pineapple Express ve Super Bad ile iyice yıldızlaşan Seth Rogen ise pek sesini çıkarmayan Ken rolünde.

İnek tayfasına gelirsek: Sam, gayet normal bir çocuk ama çelimsizliğin dezavantajlarıyla cebelleşiyor. Bu arada ponpon kız Cindy’ye aşık ama uzun süre açılamıyor. Bill ‘geek’ kelimesinin sözlük karşılığı resmen. İnce, uzun, çelimsiz, kocaman gözlüklü, diş teli takıyor ve sürüyle prensibi var. Mesela koyu bir Dallas hastası. Martin Starr Bill rolünde harika bence. Neal içlerindeki en garipleri. Hem inek hem de züppe. Bilbo Baggins’e fena halde benziyor, kızların peşinde oldukça saçmalıyor, havalı görünmeye çalışıyor, ne yapsa boşa çıkıyor (Şişe Döndürmece’deki başarısı göz dolduruyor!). Konuk oyuncularda ise Ben Stiller, Leslie Mann, Jason Schwartzman ve Dave Allen’e (Mr. Rosso tiplemesi efsane) dikkat etmenizi öneririm.

Kamera arkası da fena değil ayrıca. Dizinin yaratıcılarından Judd Apatow, Knocked Up sonrası Hollywood’un popüler yapımcı/yönetmeni oldu. Dizideki çoğu oyuncu hala Apatow’un favorileri (James Franco, Seth Rogen, Martin Starr). Dizinin görüntü yönetmenlerinden Bill Pope, Matrix’in de görüntülerinden sorumluydu. Müzikleri yapan Michael Andrews ise Donnie Darko’nun müziklerini yaptı sonra ve ‘Mad World’ de ona ait.

En sona ise diyalogları bıraktım. Her bölümde birkaç bomba diyalog bulabilirsiniz ve bunlar sizi yerlere yatırabilir. Benim 2-3 dakikalık krizlerim oldu dizi boyunca. Şimdi yazsam çok yer tutacağından sizi ilgili sitelere davet ediyorum.

Şimdi ise güzel bir özetleyelim: F&R gerçekle neredeyse kesişecek kadar yakın bir lise dizisi. Diğer gençlik dizilerinde (Dawson’s Creek, O.C., vb.) gördüğünüz klişelere burada yer yok. İkinci olarak, yaratıcı ekibi izlenilesi bir dizi çekmiş. Üç, oyuncular kasıntı değil. Dört, 80’leri çok güzel anlatıyor, neredeyse yaşatıyor. Daha ne olsun, ey izleyici!

Hiç yorum yok: