12 Kasım 2008 Çarşamba

Issız Adam



Kalbimi ılık suda yıkadıktan sonra iyice temizleyen, sonra keskin bıçak darbeleriyle ince ince doğrayan, ardından süt ve kekikle terbiye eden, yayvan bir tavada doğranmış biber, domates ve soğanla kızgın ateşte pişirdikten sonra kare tabakta servis eden film.

Stephen Frears’ın çektiği 2000 yapımı bir film vardır, High Fidelity diye. Hiçbir zaman çok popüler olmadı ama çok sıkı hayranları bulunur, ben dahil. Filmin özelliği erkekler için bir romantik film olmasıdır. Yani daha çok aksiyon, komedi ve korku seven erkek cinsine yapılmış bir filmdir. Bu yüzden de genelde kıyıda köşede izlenir.

Issız Adam’ı izlerken High Fidelity’nin kulaklarını çok çınlattım. Çünkü Issız Adam, kadınlardan çok erkekleri ön planda tutuyor. Zaten film de bir erkeği anlatıyor tamamen. Dünyaya onun gözünden bakıyor. Ama kadını da ihmal etmiyor, ona da söz veriyor. Çünkü sonuçta erkeği tamamlayan unsur kadındır. İşte bu özelliğiyle de High Fidelity’nin önüne geçiyor.

High Fidelity’de bir monolog vardır, sizinle paylaşmak istiyorum: “Fantezilerden sıkıldım çünkü onlar gerçekte varolmayan şeyler. Onlarda sürprizler yoktur ve onlar sonuç vermez. Bütün bunlardan sıkıldım ama senden sıkılmıyorum.”

Bu cümleler aslında Issız Adam’ı da anlatıyor. Çünkü onun da derdi şehirli bir erkeğin bağlanma sorunu. Kadınlar belki anlamaz ama bu sorun hatta ikilem çok önemlidir. Çünkü fiziksel özelliklerinden dolayı biz erkekler; her an, her yerde, her kadınla birlikte olabiliriz ve bundan vazgeçme düşüncesi bile çıldırtabilir. Tek eşli yaşamak, sadece ona ait olabilmek. Bu, kadın fizyolojisine ne kadar uygunsa, erkek fizyolojisine de o kadar terstir. İşte bu yüzden aşk bir mucizedir. Erkeğin bu özelliğini tersine çevirebilen yegane duygudur. Ama tabii bir de durumu anlayabilmek olayı var. Yani erkeğin, aşkın bu özelliğini kavrayabilme yetisi. Daha sade bir ifadeyle, erkeğin doğasına karşı kalbiyle mücadelesi.

Genellikle kadınların daha duygulu oldukları ifade edilir. “Erkekler ağlamaz!” geyikleri filan yapılır. Oysa en güzel biz ağlarız. Çünkü gerektiğinde ve derinden ağlarız. Çünkü içimizde birikir bizim, duygu yoğunluğu oluşur. O yüzden erkekler daha iyi aşk şiiri yazar. Issız Adam, bu duyguları da betimliyor. Erkeğin daha güzel kek yapması mesela. O kekin içinde umut vardı, aşk vardı. Biliyor musunuz, bazen bir bakış milyonlarca “Seni seviyorum!”a bedeldir. İşte bunu da filmde görüyoruz.

Bunun için sinema en sevdiğim sanat. Bazı şeyler vardır, harflerle, notalarla, imgelerle anlatamazsın. Hepsinin birleşimi ancak o duyguyu verir. Çağan Irmak bunu yapıyor. Önce metnini yazmış, sonra bunu kameraya çekmiş ve bunu görüntüsüyle, oyuncunun performansıyla, müziğiyle süslemiş. Mesela sonlara doğru adamın sahilde yürüyüp bir kız çocuğu gördüğü bir sahne var. Gökhan Tiryaki o kadar iyi bir iş çıkarmış ki görüntü konuşuyor. Başka bir sahnede bir şarkı çalıyor, sizi sizden alıyor.

Bizim ülkemizde aşk tabudur, ayıptır. Aşık olmak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu yüzden çok az yapıt aşkı anlatabilir (gerçek aşkı kastediyorum). Ben sinemada 3 Türk filminde aşkı görebildim: Selvi Boylum Al Yazmalım, Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu ve Vesikalı Yarim. Şimdi ne mutlu ki bunlara Issız Adam ekleniyor.

Oyuncular: Cemal Hünal, Melis Birkan, Yıldız Kültür, Aslı Aybars, Şerif Bozkurt, Gözde Kansu – Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki – Müzik: Aria (Cengiz Onural, Bora Ebeoğlu, Cenk Erdoğan) – Yazan ve Yöneten: Çağan Irmak



***** G.T.: 7 Kasım Y.T.: 12 Kasım
NOT: Filmin enfes müziklerini dinlemek için: http://rapidshare.com/files/163994147/Issiz_Adam_OST.rar (kendi upload'ımdır)

2 yorum:

Unknown dedi ki...

artuncum filmide upload etmeni beklerdik. :)

tırtak dedi ki...

o kadar haklısın ki erkeklerin ağlaması konusunda.. hemcinslerim de olsa kadınların ağlamasının rahatsız edici hale getirildiğini kabul etmek durumundayım. ve çok yakın bir zamanda erkek şairlerin şiirlerini daha çok sevdiğimi fark edip sebebi ne diye düşünmüştüm. bu konuda da sana çok hak verdim. eline sağlık, çok güzel bir yazı olmuş...