2 Mayıs 2009 Cumartesi

Me, Myself and I

“Tryin’ to draw the line between who you are
And who you invent /
Çizgiyi çekmeye çalışıyorum, olduğum kişi
İle olmak istediğim arasında”

Her şey bu iki satırla başladı. Hani nicedir itiraf etmek isteyip de istemediğiniz anlar olur ya, işte bu 2 satır o mana oldu şahsım adına. Nicedir ifade edemediğim öze ulaştırdı beni. Sakın bu mısraların ait olduğu eserin, çok edebi bir şiir olduğunu zannetmeyin. Şiir bile değil çünkü! Şarkı sözü! Leonard Cohen’in oğlu Adam Cohen tarafından icra edilen; sözleri de Adam Cohen ile Tonio K’ye ait olan ‘Cry Ophelia’ şarkısının iki mısrası!

Ben şarkıyı ilk defa 1 yıl önce filan dinledim, ‘Songs from Dawson’s Creek’ albümünün 2. CD’sinde bulunuyor parça. Ritmik bir yapıya sahip. İlk başlarda da bundan olacak derinine inemedim, kelimeleri özümseyemedim. Yazındı galiba, kafama çakıldı sözler. Olmak istediğinin ile kim olduğunun arasında çizgiyi çekmek! Çok koydu bana. İşte tam olarak bunu istiyordum. Kim olduğumun bilincine varabilmek, ona göre hareket etmek, hayatını ona göre hareket etmek.

İkiyüzlülükten nefret ederim. Yanlış anlaşılmakla beraber şu hayatta en nefret ettiğim iki olgudan biridir. Ve sık sık insanlığın ikiyüzlülüğünden, kapitalizmin bunu nasıl körüklediğinden yakınırım. İnsanların nasıl maske taktıklarını ve bunun ne kadar şerefsiz bir şey olduğunu anlatırım insanlara. Oysa ki insan ilk önce kendi evinin önünü temizlemelidir ki başkasınınkini temizlemeye hakkı olsun, ya da en azından laf söylemeye hakkı olsun. Bu iki mısrayla anladım ki ben de ikiyüzlüyüm. Çünkü kendi taktığım maskeyle kendimi görmek istemiyorum.

Bunu anladığım anda çöktüm. Çok ağır bir itiraf çünkü. Kendinden nefret ettiğini kendine itiraf edebilmek çok büyük bir darbe. Bu aralarda beni gerçekten tanıyan tüm arkadaşlarım fiziksel olarak da bu çöküşü gördüler. Sonra ne yaptım? Psikolojik destek almaya başladım. Çünkü kendi içime kapanarak bunu çözemeyeceğim çok barizdi. 24 yıldır her ortaya çıkışında üstünü kapıyordum, ısrarla.

Aradan geçen onca ayda ne değişti diyebilirsiniz. Bunu itiraf edebilmeyi öğrendim. Çat diye itiraf edildiğini düşünmeyin. Psikologuma açılmam 5 ayı buldu! Bu yazıyı yazabilmem daha uzun! Ben sonunda bunun ciddiyetini kavradım ve şunu da anladım: Ben kendimi sevmeden başkasını sevemeyeceğim. Buradaki kastım gerçek sevgidir, başka anlamlar yüklenmesin. Hayat ne kadar izin verir bilemiyorum ama bu sorunu çözmeden de aşık olmak istemiyorum. Bunu bile kabullenmem birkaç ayımı aldı.

Bu sorun ne zaman çözülür, inanın en ufak fikrim yok. 1-2 aylık bir problem değil çünkü. Hayatımı tamamen etkileyen bir yara birkaç ay da iyileşemez. Belki 2 yıl, belki 5, belki 10! Hazırım ben, yeter ki çözeyim.

Şimdi de bunu neden buraya yazdığıma geleyim. Bu, sadece benim sorunum değil çünkü. Çoğunuz da var ama itiraf edemiyorsunuz. Herkesin bir hayali var, bir de olduğu kişilik. Devamlı birini sevmek isteyen biri onu bulamayınca hayale uğruyor. Müzisyen olmak isteyen biri mühendis olunca hayata küsüyor. Oysa ki bir de hayatın gerçekleri var. Konumun, içinde bulunduğun ortam, kültürün var. Kim olduğunu bilemezsen ölene dek hayal kırıklığına uğrarsın. Ama bir sefer kim olduğunu anlarsan ve ona göre hamleler yaparsan aşamayacağın engel kalmaz. Yeter ki kendinle barış.

NOT: Bu blogu çok az kişinin okuduğunun farkındayım ama bir kişi bile ne demek istediğimi kavrasa bana yeter.

1 yorum: