15 Temmuz 2008 Salı

Il Postino

Şiirle nedense hiç aram olmadı. O duygu yoğunluğuna giremedim. Onun büyülü olduğu söylenen dünyasına bir türlü kapılamadım. Sonuçta da belli başlı şairler dışında pek şair bilmem, çok önemli şiirler dışında da şiir okumuşluğum olmadı. Beni sıkıyor nedense. Bir yerden sonra zevk vermiyor. Bu yüzden Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’nı iki kere yarım bıraktım. Keza Goethe’nin Faust’unu da 400. sayfada bırakmışımdır.
Yine de Pablo Neruda kim, bilirim. Kaç senesinde olduğunu bilmem lakin Nobel aldığını bilirim. Neruda karşıma bir filmde çıktı. Öykü gerçek mi bilmiyorum ama insanı yürekten vuran, içine işleyen bir filmdi. Adı Il Postino. Evet, İtalyan yapımı şu ünlü film. İlk defa izleme olanağı bulabildim ve çok sevdim. Ton olarak âşık olduğum diğer İtalyan şaheserler Nuovo Cinema Paradiso ve Mediteriano’ya benziyor. Akdeniz’in yumuşattığı bir ton bu. Sıcak, samimi ve sapsarı.
Film, aylak gezinen bir genci anlatıyor. Adasına Pablo Neruda taşınmasıyla hayatı değişiyor gencin. Neruda’ya mektuplarını yollamak için bir adama ihtiyaç duyuruyor ve Mario başvuruyor göreve. Kendisini ifade etmekten aciz bu genç, her gün mektuplarını taşıyor Neruda’nın. Zamanla Neruda’yla konuşmaya başlıyor, ona özeniyor ve şiirlerini okumaya başlıyor. Tabii önce şiirleri anlayamıyor, Neruda’ya soruyor ne demek diye. Neruda ona ‘metafor’ kavramını öğretiyor. Tam da o sırada kasaba hanındaki garsona âşık oluyor ve metaforu kullanarak kız tavlamayı öğreniyor. (Bu sahnelerde çok eğlendim, enfes!)
Film, şiir ve onun insana olan etkisi hakkında. Balıkçı kasabasında şiirle uğraşan bir gencin vurucu hikayesi.

Hiç yorum yok: