31 Temmuz 2008 Perşembe

İTÜ Makine Anıları No:1

Tam tarihi veremeyeceğim. Sabah erkenden Bursa’dan kalkıp İstanbul’a geldik, ben, babam ve Engin. ÖSS puanları açıklanmış, tercihler yapılacak. Ya İTÜ Matematik Mühendisliği olacak ya da İTÜ Makine. Maslak Kampusu’nu bulduk, arabayı park ettik. Kuzenim, aynı zamanda İTÜ mezunu olan Nüzhet Abla geldi. Yalnız, daha önce nükleer kapıdaki sorumlu ile konuştuk. Bize makineyi bayağı övdü. Nüzhet Abla gelince FEB’e gittik. Matematik’ten bir profesörle görüştük. Derslerin teorik ağırlıkta olacağını söylüyor, ben tipik cevabımı veriyorum: “Sorun olmaz!” Ardından Gölet’e gittik. Bizi bizzat Soyal gezdirdi. Açıkçası gayet beğendik. Oradan Gümüşsuyu’na geçtik. ‘Tercih günü’ varmış, bizi Üzeyir Garih’e çıkardılar. Bir öğretim üyesi ile bir asistan soruları cevapladı. Ardından Gümüşsuyu Yurdu’nu gezdim. Gölet’ten sonra pek iç açmadı.

İşte İTÜ’deki ilk günüm buydu. Sonra tercihlerin açıklandığı günü hatırlıyorum. Odamda bilgisayarın başımda siteyi açtım, ‘İTÜ Makine Müh.’ yazıyordu. Ne hissettiğimi hatırlamıyorum.

Sonra 4 Eylül, ilk profiency sınavım. Sağanak yağmurda İstanbul’a geliş, aynı gün Yıldız Teyze’nin cenazesi var, annem de bizle geldi. Sınava 1,5 saat geç kaldık ama girdik. Fena değildi aslında ama çaktım. 54 puanla sınırdan döndüm.

Sonra kayıt gününe geldik. Pek kalabalıktı. Bu arada Engin’le Gölet’e kaydımız yapıldı.

Sonra ilk defa İstanbul’da yalnız kaldığım gün: Tek başıma Üsküdar’dan tekneyle Maçka’ya gittim. Kur sınavından sonra Taksim’den dolmuşla teyzeme geri döndüm.

3 gün sonra yurda yerleştik, internete bağlanmak için Ethernet kartına ihtiyacımız olduğunu öğrendik.

Ertesi sabah, okuldaki ilk gün! Barbaros uyardı: “Oğlum, ne töreni ya! Gidin okulunuza, dersler başlar.” Ben gazı aldım, nasıl gideceğimi bilmiyorum ama Maçka’ya yola koyuldum. Önce nükleer kapıdan çıktım. Hedefim otobüse binip parayla Beşiktaş’a gitmek, sonra Maçka’ya yürümek. Baktım minibüs geliyor, otobüste para kabul etmezler şimdi diye düşünerek bindim. Minibüste nasıl aklıma geldiyse metro mantıklı geldi ve 4. Levent’te indim. Dedim ki “Ulan, nasılsa Taksim’e gider bu metro. Ordan bir şekilde yolu bulurum.” Metrodan Taksim’de indim. Sonra bir baktım ‘İTÜ Maçka Kampusu’ diye metro içinde ok var. Böylece Gezi Çıkışı’ndan çıktım. Etrafa baktım, okul yok! Simitçiye sordum, şu yoldan git dedi, gittim. Karşıma Taşkışla çıktı. Orada da güvenliğe sordum, teleferiğe bin dediler. Bindim ve karşımda Maçka vardı. Girdim büyük kapıdan. Listeler var her tarafta, baktım, ‘A kuru, şu derslik’ diyor. Dersliğe girdim, tahtada yaz var: ‘10.30 burada olun’, tabii İngilizce. O gün kur hocam Michael’la tanıştım. Pek bir şey yaptırmamıştı, çoğunluk yok diye.

Korktunuz di mi? Muahahahaha. Merak etmeyin gün gün anlatmayacağım. Derslere kısaca değinip İTÜ hakkında birtakım saptamalarda bulunacağım. Bundan sonrası başlıklar halinde olacak. Tabii sadece dersleri değil kulüpleri, yaşamı da kapsayan başlıklar olacak. Kimsenin tamamını okuyacağını zannetmem ya, maksat geyiktir.

Hazırlık

Efendim, o zamanlar inekliğim devam ettiğinden dersleri pek kaçırmazdım. Sabahları servisle Maçka’ya gider, öğlen yemek yiyip dönerdim. Yapacak pek aktivitem yoktu. Nette salak salak dolaşırdım. DC’yi bile 2 ay sonra keşfetmiştim. Yurt daha pek eğlenceli değildi. Haftasonları herkes eve dönerdi. Dersler bayıktı, Michael ve Nate sıradan dersler işlerlerdi. Sıkıntıdan LOTR’u İngilizce okumaya başlamıştım. O dönemde edindiğim arkadaşlar nicelik olarak fazla olsa da nitelik açısından pek iç açıcı değildi. Hala konuştuğum bir tek Eylem var. Nalan, Elvan, vs ile karşılaşınca konuşuyoruz da bundan sonrası yalan olur.

İTÜ Sinema-TV Kulübü

İlk tanışma toplantısını nedense kaçırmıştım. O yüzden ilk gidişim yapılamayan bir Donnie Darko gösterimidir. Gösterim olmadı ama her çarşamba yapım grubunun toplandığını öğrendim. Ben de ilk senaryomun çıktısıyla toplantıya daldım. Kıvanç, Nevzat, Ahmet, Barış, Alper ve 3-4 kişi daha vardı. İlginçtir, beni dinlediler. Hatta o senaryo az kalsın çekilecekti. 10 saatlik deneme çekimi bile yapılmıştı. O yıl çoğu üye son yılındaydı. Yine de birkaç gösterim ve çekim yaptık.

Sonraki yıl eski üye konumuna terfi oldum. Yeni üyemiz 50 civarındaydı. Hayrettir, 1 ay sonra bile 30 kişilik toplantılar yapıldı. Başkan Nevzat’tı. İlk filmim o sene çekildi. İlk dönem her haftasonu bir yerlerde içiyorduk. Birkaç gösterim düzenlendi. İkinci dönem pek kulübe uğrayan olmadı. Sadece gösterimler yapıldı. Başkan Onur oldu. (Sağol Eylem!) Yine de açık hava çok güzeldi.

2. ve 3. sınıflarda pek uğramadım kulübe. Zeynep’le Naci sırayla başkan oldu. Tek katkım hiçbir zaman uygulanmayan bir tüzük yazmak oldu. Gariptir açık havalar yine de güzeldi. ‘Teklif’ çekildi bir de ama hala kasetler kayıp!

4. sınıfta çok garip bir olay oldu: Yeni üyeler kulübü ayağa kaldırdı. Simru’nun başkanlığında hepsi pek çalıştı, geceler, partiler, söyleşiler, vs yapıldı. Uzaktan izledim, hamle olarak harikaydı ama gerisini getirecek heves kalır mı kulüpte, çok şüpheliyim. Ayrıca en büyük eleştirim, birkaç üye hariç çoğunun sinemaya eğlence amacıyla bakması ki bunun zararlarını 2. yılımda görmüştüm. Keşke sinemanın bir sanat dalı da olduğu üzerine yeni açılımlar üretebilseler.

Teknik Resim

Hazırlığı bir dönem okuyunca, çok rahat bir ikinci dönem geçirdim. Sadece 5 ders aldım, bunların en zoru Res105 yani teknik resimdir. Her hafta uygulama (tam 4 saat), 2 saat teorik ders, 2 haftada bir ödev, quizler, vizeler ve final. Öldürücü bir ders. 8 saat hiç masadan kalkmadan çizim yaptığımı bilirim. Uygulama hocam Yusuf Ziya Kocabal, harika bir adamdır, hem insan olarak hem hoca olarak. Beni de severdi. Uygulama notum fiks 60’tı. Notum ise DC ama geçtim ya yeter. Bu ders sırasında çok sağlam arkadaşlar edindim. Uğur, Cem, Birol, Sıvat (????), TG birkaçı.

İngilizceler

3 dersin, üçü de çok anlamsızdı. Tek öğrettiği bağlaç kullanımıdır. İTÜ mantığını birebir uygular: Önemli olan şekildir, içeriği ne olursa olsun. 3 hocam da kadındı ve bariz can sıkıntısından bu dersleri veriyorlardı. Yoksa azıcık bir şey yapma arzusu içinde olan birinin vereceği dersler değildi. Hele ilk hocam Amber Resne. Anılarını dinlemek pek hoştu.

Matematik dersleri

Matematiğim iyidir, o yüzden pek zorlanmadım. İlk hocam Mehmet Ali Karaca, harbi dersi iyi bilir ama anlatamaz. Mat 2’de Cevdet Cerit, iyi anlatırdı. Ama iki dersi de geçmek için yapılması gereken bellidir, Cerit’in kitaplarına çalışmak. Derse gitmeniz pek bir şey katmaz. Diferansiyelde hala haksızlığa uğradığımı düşünüyorum, o notlarla hayatta CB alamam. Ders yine çok basitti. Hocamı anmamam daha sağlıklı. Son olarak Sayısal Yöntemler güzel dersti. Vahit Hoca’yı severim, iyi anlatır, hafif zeka ister ama anlattığını sorar.

Tarih

İki dersi de Eminalp Malkoç’tan aldım ve çok memnunum. Bana çok şey öğretti. Ama en önemlisi Atatürk devrimlerin ne demek olduğunu öğretti. Şükran duyduğum yegane hocalardandır.

Türkçe

Önce Türkçe 2 aldım, Güliz Kapkın’dan. Sıkmayan ama pek bir şey öğretmeyen bir dersti. Seçiciliği zayıftı. Türkçe 1’i 3 yıl sonra Suna Okur’dan aldım. Diksiyonu harikaydı, Türkçe üzerine konuşurdu, o yönden yararlıydı. Seçiciliği çok zayıf.

1 yorum:

uzoyo dedi ki...

sıvata soru işareti koyman ilginç ve bir o kadar manidar...