7 Temmuz 2009 Salı

Sinemasal Sayıklamalar #3

  • Fark ettim de sinema üzerine yazmayalı uzun zaman olmuş. Biriktirmeyi sevmeye başladım galiba. Ama unutma sorunu da vuku buluyor ki bazı filmler yazılmadan geçiliyor.
  • Uzun yıllardır izlemek isteyip kopyasını edinemediğim Robert Altman başyapıtı Nashville’i uzun uğraşlar sonucunda buldum ve izledim. Açıkçası beni pek heyecanlandırdığı söylenemez. Bundaki esas neden country müzik sevdalısı olmamamdır. Film, başlı başına bir saygı duruşu çünkü. Ama şu bir gerçek ki Altman hayran olunacak bir yönetmen. Belgesele bu kadar yakın ve bu kadar içten bir eser yaratması harikulade.
  • Geçen haftalarda bir notumda herkesin farklı bir dünyası olduğunu yazmıştım. İşte Notorious da bunu anlatıyor. Brooklyn’li gençlerin ve dolayısıyla Amerikan rap piyasasının bizim dünyamızdan çok farklı bir yaşam biçimi var. Sanki bambaşka bir gezegende yaşıyorlar. Notorious’u salt bu dünyayı gözlemlemek için izleyebilirsiniz, rap müzikten nefret etseniz bile.
  • Geçen yılın Altın Palmiye sahibi Entre les Murs’u yeni izleyebildim. Bakalım Haneke’nin yeni filmini ne zaman izleyebileceğim. Filme dönersek, tek özelliği doğallığı ama bunu öyle bir kullanıyor ki hem zamanı geçiriyor hem de ortaya bir sinema eseri çıkarıyor.
  • Bernardo Bertalucci’nin ünlü filmlerinden Last Tango in Paris’i de yaklaşık 10 gün önce izledim. Film belki başyapıt değil lakin kendi içinde çok nitelikli. Bir kere Marlon Brando’ya sahip ve Brando filmde coşuyor resmen. Oyunculuk şovu yapıyor ki öyle böyle değil. Bazı sahnelerde her şeyi bırakıp Brando’yu izledim ki bu, film adına bir eksi. Öte yandan tamamen bir Bertalucci fantezisi izliyoruz, hafif açık seçik. Ama ben daha çok açıklık var diye okumuştum, gayet normal ve kararında geldi.
  • Transformers’ın devam filmi sinemalardayken ben daha ilk filmi izledim. Evet, film eğlenceli ve komik ama Michael Bay baltalamak için elinden geleni yapmış. Açık söyleyeyim, Spielberg yapımcı olmasa bu filmin yüzüne bakılmazdı. Spielberg bilindik temalarıyla günü kurtarıyor ama sadece günü kurtarabiliyor.
  • Megan Fox kadar itici bir arzu nesnesi görmemiştim. Bu kadar ruhsuz oynanıp, bu kadar sevimsiz olunabilir. Hollywood’da güzel mi kalmadı kardeşim? Kız, çirkin denebilecek kadar berbat!
  • Dayanamadım ve Up’ı korsan çekimiyle izledim. Ama bu Pixar’ın hatası, Avrupa’ya 5 ay sonraya gönderirsen filmi böyle olur. Bak Ice Age 3’e tüm dünyada aynı gün vizyona girdi, sinemada izledim.
  • Up, Pixar’ın en iyilerinden değil ama bir Pixar filmi olarak keyifle izleniyor. Hele filmdeki amcamızın evlilik hayatını anlatan sessiz 3-4 dakikalık kurgu var ki harikulade. Tüm film böyle olsa enfes bir deneyim olurdu. Filmde beni rahatsız eden esas nokta konudaki bariz saçmalıklar. Belki bir animasyon olarak kabul edilebilir ama ana kahramanları insan olan bir filmde mantık aranmalı bence. Koca evin balonlarla uçup, ta Güney Amerika’ya varması fikri bana cazip gelmedi. Pixar daha dahiyane fikirler üretmeli.
  • Ice Age 3, işi tamamen stand-up’a döküyor. Espriler çok iyi. Filmlere göndermeler yapılmış. Hepsi güzel de sinema filmi olarak halefini taklitten öteye gidemiyor. Bariz ticari olarak yapılmış. Her Hollywood filmi belki öyle ama çok belli ediyor. Üstelik artık Scrat da kabak tadı vermeye başladı, Jerry’yi bir türlü yakalayamayan Tom’a dönüşüyor.
  • Dün akşam ikinci defa Nuovo Cinema Paradiso’yu izledim. Mükemmel! Hayatımın filmlerinden birisi. Ayrıca sinema aşkını filme yansıttığı için daha özel bir yere sahip.
  • Cinema Paradiso’nun esas vurucu gücü sahiciliği! Hikayesi o kadar gerçek ve onu o kadar içten ve sıcak anlatıyor ki vurulmamak elde değil. Ennio Morricano imzalı müzikleri, harikulade bir sanat yönetimi, doğal oyunculukları da cabası. Düşünüyorum acaba benim Top 4 filmim, Top 5 mi olsa?

Hiç yorum yok: