18 Temmuz 2009 Cumartesi

Public Enemies, The Hangover ve 6. Harry Potter

Temmuz ayı vizyon filmleri açısından harika geçiyor. Büyük Hollywood stüdyoları birbiri ardına bombalarını patlatıyor. ABD Box-office’i kıyasıya bir rekabet içinde. Ekonomik krize rağmen stüdyoların keyfi yerinde. Geçen haftanın sıralamasında 100 milyon dolar sınırını geçen 4 film vardı ki rakipleri de hızla bu sınıra yaklaşıyor. Ayrıca henüz tüm bombaların patlatılmadığını da not düşelim.

Böyle bir ortamda sinemaya gitmemek, benim için çok güç. Nitekim 6 günde 3 vizyon izledim, ikisi sinemada olmak üzere. Şimdi teker teker değinelim.

Public Enemies, kadrosu ve yönetmeniyle “Beni izle!” diye bağıran bir film.30’ların ünlü gangsterlerinden John Dillenger’ın son 4 yılını anlatıyor. Bizim için pek olmasa da Amerika için önemli bir figür Dillenger. Ünlü ekonomik buhranda, halkın parasına dokunmayıp sadece kapitalist bankaları soyan bir suçlu ve bu yüzden de halkın göz bebeği. Nerede okuduğumu unuttum ama öldüğü gece kanına batırılmış mendiller hediyelik eşya olarak satışa çıkacak kadar popüler birisi.

Michael Mann de işte böyle bir tarihi figürü peliküle aktarıyor. Bir nevi Heat’in gerçek versiyonu gibi. Ama Mann aynı parametreleri bu filmde de kullansa da Heat yanında oldukça zayıf kalmış. Belki de böyle hissetmemin sebebi perdede yeni bir Heat görmek istiyor olmamdı, bilmiyorum. Dışarıdan bakınca, hiç sarkmayan bir senaryo, harika bir oyuncu kadrosu, olayların içindeymiş hissi veren sanat yönetimi ve görüntü yönetimi var. Lakin bir takım şeyler yine de eksik. Aklıma gelen sebepler şunlar: Dillenger’ın zamanımızda bir mana ifade etmemesi; bu kadar şiddetin 2009 için fazla kaçması; Depp-Bale ikilisinin yeterince perde personalarının olmayışı; senaryoda akılda kalacak kadar sarsıcı sahnelerin olmayışı.

Oyuncular: Johnny Depp, Cristian Bale, Marion Cotillard, Billy Crudup, David Wenham, Stephen Dorff, Jason Clarke, Christian Stolte, Giovanni Ribisi, Channing Tatum, Rory Cochrane – Görüntü Yönetmeni: Dante Spinotti – Müzik: Eliot Goldenthal – Senaryo: Ronan Bennett, Michael Mann, Ann Biderman (Bryan Burrough’un ‘Public Enemies: America’s Greatest Crime Wave and the Birth of the FBI, 1933-34’ adlı kitabından) – Yönetmen: Michael Mann – ***

The Hangover, 2009’un ‘sleeper hit’i. Diğer deyişle bu kadar gişe yapacağı beklenmeyip gişe rekorları kıran filmlerden. Her yaz mutlaka bir tane çıkar ve genelde de komedi olur bu film. Nitekim The Hangover da süzme bir komedi. Ama diğer komedilerden farkı, bunu en mükemmel biçimde yapması. İzlerken gerçekten kasık ağrısı çekiyorsunuz. Çünkü konu başlı başına komedi:: Damat ve üç arkadaşı bekarlığa veda için Las Vegas’a gelir. Ertesi sabah bu üç arkadaş uyandığında oda şu görünümdedir: Tuvalette bir kaplan vardır, giyinme dolabında bir bebek uyuyordur. Birinin ön dişi kayıptır. Üstelik damat ortalarda yoktur. En önemlisi bir önceki gece hakkında hiçbir şey hatırlamamaktadırlar.

Her ne kadar ana fikir klişe gibi gözükse de farklı durum ve espriler sayesinde film tavana vuruyor. Senaryonun oyuncularla da uyuşmasıyla tadından yenmeyecek bir komedi çıkıyor ortaya. Gerçekten yılın en iyilerinden biri olmaya aday.

Oyuncular: Bradley Cooper, Ed Helms, Zach Galifianakis, Justin Bartha, Heather Graham, Ken Jeong – Görüntü Yönetmeni: Lawrence Sher – Müzik: Christophe Beck – Senaryo: Jon Lucas, Scott Moore – Yönetmen: Todd Phillips – ****

Gelelim Harry Potter and the Half-Blood Prince’e. Açık söyleyeyim, bu sefer filme seriyi tamamlamak için gittim. Çok iyi bir film hiç ummuyordum çünkü David Yates’in 5. filmdeki işi çok vasattı. Ama beni şaşırttı açıkçası, çünkü bugün izlediğim film çok iyi kotarılmış bir kitap uyarlamasıydı. Harry Potter filmleri konsept olarak sakıncalı bir seri (frenchaise). Dünyada bu kadar okunmuş bir serinin hele daha popülerliği üzerindeyken uyarlanması önemli dezavantajları da beraberinde getiriyor. Birebir kitap uyarlaması zaten ayrı bir görsel dünya. Chris Colombus bunu ilk 2 filmde çok güzel yerine getirdi. Ama sayfa sayısı giderek artan kitapları birebir uyarlamak sinemasal olarak çok sakıncalı (En yakın örneği de Watchmen’dir). Hal böyleyken senaryonun sıfırdan yazılması gerekiyor ve bu da herkesin harcı olmuyor. Çünkü görselliği ve değindiği konuları bu kadar geniş bir kitabı tek filme sığdırmak gerçek bir yetenek işi. 3., 4. ve 6. filmler bu yöntemi uyguladı ve başarılı oldular. Steve Kloves yazmadığı tek film olan 5. filmse bence bir TV filmi havasındaydı.

Dediğim üzere bu filmde kitaptan uzaklaşmalar had safhada ama bu, genel atmosfere ihanet etmiyor. Tıpkı benim en sevdiğim Harry Potter filmi olan 3. film gibi. Yerinde dokunuşlarla ve bunlara uygun görsel efekt ve benzeri teknik süslemelerle film, izlemesi keyif veren bir yaz eğlencesine dönüşüyor. Geriye tek sorun kalıyor, atladıkları konuları son 2 filmde (aslında tek kitap) nasıl toplayacakları?

Oyuncular: Daniel Radcliffe, Rupert Grint, Emma Watson, Michael Gambon, Bonnie Wright, Jim Broadbent, Julie Walters, Alan Rickman, Helena Bonham Carter, Tom Felton, Robbie Coltrane – Görüntü Yönetmeni: Bruno Delbonnel – Müzik: Nicholas Hooper – Senaryo: Steve Kloves ( J. K. Rowling’in romanından) – Yönetmen: David Yates – ***1/2

Hiç yorum yok: