29 Ağustos 2009 Cumartesi

Kürt Açılımı Hakkında

Şimdi yazacaklarımı çoğu insan yanış anlayabilir. O yüzden baştan söylüyorum ki olabildiğince tarafsız düşünmeye çalışıyorum bu hassas konuda.

16 yaşımda, en sonunda kendi inancıma karar verdikten sonra bir idealin de hep arkasında durdum: Sınırları olmayan, kamplaşmamış bir dünya! Bu gerçekleşemeyecek bir ideal, bir ütopya farkındayım lakin bu ideale yaklaşan her adımı da her zaman alkışlarım.

Son bir ayda gündemin en ağır konusu Kürt açılımı. Her konuda olduğu üzere, Türkiye’de konuyu bilip bilmeyen herkes bu açılımı tartışıyor. Yani yine ağzı olan konuşuyor. O zaman benim de yazmamda sakınca yoktur.

Bir kere ardında hangi neden olursa olsun ben açılımı destekliyorum. Neden mi? İşte bu koca yazı bunun için yazılmıştır.

Birkaç hafta önce sinema klasiklerinden La Battaglia di Algeri’yi izledim. Film, Cezayir’in bağımsız olmak için yürüttüğü terörist eylemleri ve Fransa’nın bastırmak için uyguladığı eylemleri neredeyse belgesel kıvamında (filmin ünlü olmasının sebebi de budur zaten) gösteriyor. Cezayir tarafından İtalyanlara çektirilmesine karşın filmde Fransızlara karşı belirgin bir antipati yok. Fransa Cezayir’i kendi toprağı sayıyor ve ne olursa olsun vermemekte kararlı. Ama diğer yandan filmin geçtiği kent çoktan ikiye bölünmüş durumda. Casbah denilen Cezayirlerin tarafı, tipik bir Afrika-Müslüman kentiyken diğer taraf tam bir Avrupa şehri ve Fransızlar gayri resmi de olsa Cezayir yerlisini hor görüyor. Buna karşın Cezayirliler bağımsızlık istiyor. Fransa vermiyor, Cezayir Kurtuluş Örgütü eylemlere başlıyor, her iki taraf da sivil kayıplar veriyor, Fransa ordu yolluyor kente ve döngü sürüyor. Sonunu herkes biliyor, 1962’de bağımsız oluyor Cezayir!

Filmi izlerken tarafsız bakmaya çalıştım. Hor gören kim? Fransa. 150 yıldır onu toprağı saydığı halde üzerindekini eğitmeyen kim? Fransa. Buna karşı kısasa kısas deyip sivilleri öldüren kim? Cezayir.

Şimdi açık konuşalım, filmi izleyen biri Fransızları tutmaz. Filmi nesnel çekmemişlerdir diye düşünseniz de (ki her olayı gerçek!) Müslüman oldukları için Cezayirlilerin tarafını tutarsınız. Ama iş Türkiye’ye gelince olay başkalaşıyor sanıyoruz. Halbuki özü aynıdır. Tamamen aynı demiyorum, tabii ciddi farklar var. Ama sonuçta demokratik hak isteyen bir topluluğa karşı çıkıyorsunuz. Sizce Fransa kendini üstün görmeyip o halkla eşit koşullarda yaşamayı kabul etseydi 1960-72 arası o olaylar olur muydu?

Sakın biz Kürtlere eşit davranıyoruz demeyin. Davranmıyoruz işte. Davransak zaten bu olaylar olmazdı. Son 20 yıldır savaştayız diyelim, ya ondan önce? Ben gencim, o zamanlar yoktum ama kitap okudum, oraya gidenleri dinledim. Siz de iyi biliyorsunuz ki 80 öncesi doğuda hiçbir şey yoktu. Ne fabrika, ne iş, ne su, ne elektrik. Tabii bunların da tek sebebi Türkiye değil, yöredeki derebeyliği sistemi de çok etkili. Ama sonuçta o sisteme politik hesaplarla karışmayan da Türkiye! “Bırakın, kendi aşiretlerinde yaşasınlar!” diyen de Türkiye! Batıya geldiklerinde onların adetleriyle dalga geçip, onları aralarına almayan da Türkiye!

Herkes kendini melek zanneder. Değiliz işte. Zamanında ne onları aramıza almışız ne de eğitimlerine değer vermişiz. Sonra iyice geri kaldıklarında iyice yüz vermemişiz. Bazı insanlar çıkıp “Ama onların da okumuşları var!” diyebilir. Var da kaç tane, sen 1000 doktor çıkarırken o 5 tane çıkarmış, sana bu yeter demişsin ki o okuyanlar da ağa çocukları. Çoğu çocuğun okumaya hakkı bile yok ve sen devlet olarak kılını kıpırdatmamışsın, üç maymunu oynamışsın.

Sonra da o insanlar “Biz hakkımızı istiyoruz!” deyince resmen dışlamışsın. 20 yıldır o bölgede savaş olmasının sebebi sadece Kürtler ve arkasındaki büyük güçler mi sizce? Evet diyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Olayları nesnel gözlerle, gerçeklerle incelemedikçe sadece kendimizi kandırmış oluruz.

Günümüze gelirsek, Kürtler demokratik haklar istiyor. Bir kısmı da özerklik hatta bağımsızlık istiyor. Madem ilk istedikleri demokrasidir, o zaman önce oturup konuşulması gerek, eşit birer insan gibi. Sorarsın ne istediğini, tartışırsın insan gibi. Eğer “Ne mutlu Türk’üm diyene!” felsefesine uyuyorsan onu da tıpkı kendin gibi bir Türk kabul edersin ve öyle masaya oturursun. “Ben bir Kürt ile değil, ben bir Türk ile masaya oturuyorum.” dersin.

Diğer taraftan şu da var karşındakini kendini ne olarak görüyor? Eğer o da “Ne mutlu Türk’üm diyene!” felsefesine inanıyorsa yani kendini bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak görüyorsa, ortada büyük bir sorun olmaz. Ama böyle düşünmeyebilir de! Ki bu da çok anormal bir şey değildir. Bunca yıl hor görülen bir topluğun ferdi olarak kendine Türk demek istemeyebilir. Bu noktada durum daha da hassaslaşıyor. Bir sürü seçenek var bu takdirde. Ya zorla onu asimile edeceksin (sömürgeci mantığı), ya ona ağır cezalar uygulayıp eski haline dönmesini isteyeceksin (2. sınıf insan muamelesi yapacaksın, yine sömürgeci taktiği), ya İskoçya misali özerklik verip ağzına bir parmak bal çalacaksın (geçici çözüm bence), ya da bağımsızlık vereceksin. (Aklıma gelmeyen seçenekler de vardır elbet.) Benim görüşüme göre (ki hiçbir politik bağı olmayan sade bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım) bu durumda bağımsızlık verilmelidir. Kendini bizden biri olarak hissetmeyen biri kesinlikle vatandaşımız olmamalıdır ve eğer üzerinde yaşadığı yer şu an onun eviyse onun olarak kalmalıdır. Ama şu da kesinlikle garantiye alınmalıdır: İsteyerek bağımsız olan topluluk hiçbir şekilde Türkiye’nin imkanlarından yararlanmalıdır. Yani oranın vatandaşı olup burada çalışıp, yiyip, okumamalıdır. Madem bu ülkeden ayrılmak istiyor, tüm şartları göz önüne alarak ayrılmalıdır.

Şu anki açılımın arkasında tüm düşmanlarımız olabilir. Bu açılım, bir ülkeyi parçalama planı da olabilir. Ama bu komplo teorilerinin hiçbiri (ne kadar doğruluk payı bulunsa da), yazdığım gerçekleri değiştirmiyor, değiştirmemelidir de. Bırakın, bağımsızlık istiyorlarsa bağımsız olsunlar. Sanki öyle olursa bir anda cennete mi dönüşecek o bölge? Kim kimi kandırıyor? Onları zorla Türkiye’de tutunca bir anda barış mı olacak? Sıkılıp 2. sınıf insan olmaya geri mi dönecekler? Kendinizi neden, niçin kandırıyorsunuz?

Hiç yorum yok: