16 Ağustos 2009 Pazar

My Sister's Keeper

Yaz mevsimi vizyon filmleri açısından çok kurak geçiyor. Temmuz ayındaki üst üste gelen birkaç filmi saymazsak tabii. Hayri Pıtır’dan bu yana 1 ay geçmiş ki sinemaya gitmemişim. Nick Cassavetes’in mendil ıslatan melodramıyla yolum sinemaya düştü sonunda.

Normalde Amerikan melodramlarına pek itibar ettiğim söylenemez. Lakin, yönetmene göre film seçtiğimden bazen konu ayrımı yapmıyorum. Söz, Nick Cassavetes olunca merak ettim filmi. Konu da çok ilginç zaten:

Anna, üç çocuklu bir ailenin son çocuğu. Ama onun doğma hikayesi normalden biraz farklı. Şöyle ki sırf kanser olan ablasına donör olmak için laboratuar ortamında yaratılan bir çocuk ve 12 yaşına kadar ablası için defalarca bıçak altına yatmış bir çocuk. 12 yaşında da ablasına bir böbreğini vermesi istenince “Artık yeter!” diyor ve ailesini mahkemeye veriyor.

Konu, tamamen bir ikilemden ibaret. Bir yanda 13 yıldır ölmemesi için tüm hayatı felç olmuş bir aile var. Bilhassa anne, kızının yaşaması için tüm benliğinden vazgeçmiş bir durumda. Diğer tarafta da hiç gereği yokken defalarca ameliyat olan ve bunların sorunlarıyla boğuşan bir kız çocuğu var. Davanın ana konusu bile ilginç: ‘Beden üzerindeki hakları geri almak’!

Filme giderken de, filmin ilk 1 saati boyunca da salt bu ikilem üzerinden filmin yürüyeceğini zannetmiştim. Ama senaryo zekice bir hamleyle ikilemin merkez noktası olmasından sıyrılıyor finale doğru. Böylece o ana kadar filmin ana karakteri sandığımız Anna bir anda ikincil karaktere düşüyor. Kanserli abla, Kate de başrole yerleşiyor. Bu hamle hem filmin (tipik bir Hollywood filmi gibi) ahlaki sorularından güzelce kaçmasını sağlıyor, hem de filmdeki bazı gereksiz sahnelerin anlam kazanmasına yol açıyor. Yani bir şeyler götürürken bir şeyler de getiriyor. Lakin ilk başta verilecek bir kararla iki sorunun da çözüleceğini düşünebiliriz ama çözümü birden fazla olasılıkla aramak saçma olur.

Bir de işin diğer yönü var: Filmin uyarlandığı kitapta final tamamen farklıymış (dolayısıyla bahsettiğim hamle kitapta yok). Bazı kitap hayranlarını durumdan şikayetçi olsalar da kitapta final oldukça gerçek dışı* olduğundan çoğu hayran mutlu. Bu yönden bakınca filmin yaptığı mantıklı geliyor. Ama yine de vaat ettiği ana ikilemden kaçınması hayal kırıklığına uğratıyor. Ben işin içinden çıkamadım, çıkarsanız söyleyin.

Son olarak bu filmle Cameron Diaz Oscar adayı olmak istiyormuş. Bence çok zor. Ama aynı rolle sağlam bir aktris rahatlıkla aday olabilirdi, gerçekten bıçak sırtı bir rol.

Oyuncular: Sofia Vassilieva, Abigail Breslin, Cameron Diaz, Jason Patric, Alec Baldwin, Joan Cusack, Evan Ellingson, Heather Wahkquist, Thomas Dekker, Jeffrey Markle – Görüntü Yönetmeni: Caleb Deschanel – Müzik: Aaron Zigman – Senaryo: Jeremy Leven, Nick Cassavetes (Jodi Picoult’un romanından) – Yönetmen: Nick Cassavetes – ***1/2

*: Kitapta Anna mahkemeyi kazanıyor ama eve giderken kaza geçirip ölüyor, o sırada tamamen rastlantı sonucu böbrek bekleyen ablasına böbreği veriliyor ve Kate ölümden kurtulup ileride bir dans hocası oluyor.

Hiç yorum yok: