6 Kasım 2011 Pazar

Arkadaşlık Üzerine


Bu sefer arkadaşlık üzerine yazmak istiyorum. Çünkü çok mühim bir mesele. Sosyal bir varlık olan insanın ilk yaşlarından itibaren edindiği ve zaman geçtikçe sayısında değişiklik arz eden bir ilişki.

Çeşitli kalıplara ayırabileceğiniz gibi (çocukluk, okul, iş, vb.) çeşitli kelimelerle sınıflandırabileceğiniz (kanka, dost, panpiş, vb.) bir kavram. Son 1 yıldır üzerine çok düşündüğümü belirtmeliyim: Arkadaş nedir? Kime denir? Kimle arkadaş olunmalı? Neden?

Kendime göre, gayet kişisel birtakım sonuçlara vardım, bazı konularda ise kesin bir karara varamadım. Ama bunları bir şekilde özetlemek istedim:

Bir kere arkadaşlık kavramı tamamen subjektif, yani kişiye bağlı. Bazı kişilerin sürüyle arkadaşı olabiliyorken, bazılarının hiç olmuyor. O yüzden bu konu, kişiden kişiye farklıdır.

İkincisi, yaşa ve bilhassa deneyime göre farklılaşan bir olgu. Çocukken arkadaşınızdan sadece sizinle oyun oynamasını ve eğlenmesini talep edersiniz. Başka bir ihtiyaç yoktur. Bir kısmı zaman içinde daha kalıcı olabilir ama çoğu bir daha aklınızın ucuna gelmez bile.

Okul arkadaşlığı daha kalıcı gibi gözükür. Sonuçta nerdeyse her gün ve yıl boyunca birbirinizi görürsünüz ve birkaç yıl devam eden bir süreçtir. Devamlı da az yada çok bir ilişki devam eder. Gözlemlediğim o ki, ne kadar kalıcı gözükürse gözüksün bunların çoğu da gider. Belki bir yerlerde karşılaşıp sohbet edersiniz ama kalıcılığa yönelik olmaz. Sadece tanıdıklık çerçevesine alınır.

Okul arkadaşlığını gerçek arkadaşlığa döndüren asıl faktörse, okul dışında bu arkadaşlığın nasıl sürdüğüdür. Birtakım çıkarlara (ödev, sınav, vs.) dayananlar okul dışına çıkıldığı anda kaybolur zaten, okul devam etse de. Sadece muhabbete, geyiğe dayalı arkadaşlıklar ise okul dışında olmasa bile, okul bittikten bir süre sonra kaybolmaya mahkumdur. Çünkü temelsizdir. Okul bitiminde yaşanan şehir/okul/iş değişiklikleri bu tür arkadaşlıkları birkaç telefon sonra sona erdirir. İki taraf da birbirini hatırlamaz zaten. Yaşananlar, sadece günün birinde gerçekleşecek bir karşılaşmaya muhabbet olur.

İş arkadaşlığı ise bundan farklı değildir. İş dışında ve iş harici bir konu konuştuğunuz anda o ilişki kişiselleşmeye başlar, devamı da gelirse kalıcılaşmaya başlar.

Bu yüzden tanışıklıkla, arkadaşlık birbirinden ayrılmalıdır. Mesela Facebook'taki arkadaş listenizin çoğu aslında arkadaşınız değildir, bazılarıyla hiç konuşmamışınızdır mesela.

Bir de şu konu önemlidir, arkadaşlık konusunda: Bir insanla sırf iyi olduğu için arkadaş olmazsınız. (Zaten iyi-kötü diye bir kavram oldukça hayalidir, insanlar salt iyi veya kötü olamazlar. İyiyi beyaz olarak, kötüyü siyah olarak farz edersek; bembeyaz veya simsiyah bir insan yoktur, tüm insanlar gridir, onları birbirinden ayıran da griliklerinin tonudur.) Arkadaşınız ile bir şey paylaşmalısınız ve bazı olaylara/kavramlara/geçmişe dair ortak bir bakış açınız olmalıdır.

Daha da önemlisi, iki taraf da birbirine açık olmalıdır. Birbirinden gizlenen bir sır, fiziki olarak arkadaşlığı bitirmese bile, içten içe o bağı kemirir ve yorar.

Ama bu ikisinden de daha önemlisi, arkadaşlık ilişkisinin nasıl bir tabiatta olduğudur. Buna çevre bilimleri üzerinden örnek vereceğim. Doğada hayvanlar arasında üç tür ilişki vardır: Mutualizm, komensalizm ve parazitizm. Mutualizm, iki tarafın da yarar sağladığı ilişki türüdür. Komensalizm, tek tarafın yarar sağlayıp diğer tarafın ne yarar ne zarar gördüğü ilişki türüdür. Parazitizm ise, bir taraf yarar sağlarken diğer tarafın zarar gördüğü ilişki türüdür. Doğada da bu türlerin bir sürü örneği bulunmaktadır.

Arkadaşlık ilişkileri de doğadakilerden farklı değildir. Yalnız sosyal bir varlık olan insanın ilişkisi, sadece maddiyata bağlı değildir (bu tarz ilişkiler de vardır lakin konumuz bu değildir); bilakis maneviyata daha çok dayalıdır. Bir arkadaşınızdan en büyük beklentiniz, iyi günde de kötü günde de yanınızda olmanızdır. Mesela bir doğum gününüzde arayıp sizi sevindirmesini veya bir yakınınızı kaybettiğinizde başınızı koyabilecek bir omuz uzatmasını istersiniz. Bu uç örnekleri bıraksak bile, baş başa oturup havadan sudan koyu bir muhabbet etmek istersiniz. Zaten baş başa olduğunuzda o konuşma duraklamalara uğruyorsa o ilişkinin kalıcılığında sorun vardır.

Şimdi yukarıda saydığım ilişki türlerine geri dönersek, gerçek dostluk/arkadaşlık iki tarafın da birbirinden manevi haz aldığı, birbiri ile arkadaşlıktan zevk aldığı ilişkidir, yani mutualizmdir. Komensalizm ise çeşitli nedenlerle (vicdan, acıma, vs.) tek tarafın diğer taraftan çok haz etmese de arkadaşlığını devam ettirdiği, diğer tarafın da bunu dostluk gibi gördüğü ilişkidir. Parazitizmi açıklamak ise kolay; bir alırken diğeri veriyor.

Parazitizmin her ne kadar az olduğu düşünülse de aslında gayet fazladır diğer türlere nazaran. Çünkü bu iki tarafın kişilik özelliklerine bağlıdır. Bir tarafın egosu yüksekse, diğer tarafa hep baskı kurmaya, kendi isteklerini yaptırmaya çalışır. Diğer tarafsa gerek ilişkiyi sürdürmek için, gerek sosyal olmak gerekse kendi kişiliğini oturtamamış ve vermeye alışkın olduğundan adına bu ilişkiyi devam ettirmek ister. Bu semptomlar bazen çok belirsiz olabilir ama çeşitli vakalarda, bilhassa bir tarafın hassas olduğu konularda ortaya çıkar.

Bunlar, benim arkadaşlık üzerine düşüncelerim. Tabii, sosyal her meselede olduğu üzere kesin bir saptama yapılamaz. Kişisel hayatımda gördüğüm şudur ki çok arkadaşınızın olması size hiçbir şey katmaz, önemli olan az ama öz arkadaşınızın olmasıdır ve bunlarla hayatınızı düşünmeden paylaşabilmenizdir. Diğer tanışıklıklar, genel toplum kuralları içinde sürdürülmelidir, bazen bir arkadaşmışçasına destek verilmelidir. Sonuçta bu, bir insanlık görevidir, sosyal yaşamın bir parçasıdır.

Son olarak şunu da eklemek isterim: Bir kişiyle arkadaş olmak istediniz ve o size aynı şekilde/tavırda yaklaşmadı. Bu, onun kötü biri olduğu manasını taşımaz. Herkesin, tıpkı sizin olduğu gibi, birtakım öncelikleri, o koşullarda uygunsuz şartları olabilir. Gerek günlük gerekse uzun süreli ilişkilerinizde bu detaya önem verin. Bir kişiyi, bir olaydan ötürü ve bir bakış açısına göre yargılamayın.

Hiç yorum yok: