5 Nisan 2010 Pazartesi

Güç ve Huzur İkilemi: Goodfellas

Kolay yoldan köşeyi dönmek. Herkes bunu istiyor, değil mi? Az iş-çok para, az zahmet-çok yatış. Hayat kısa, bak keyfine. Kızlar, arabalar, para ve güç! Ama her şeyin bir bedeli vardır. Yoksa yok mudur?

Kenan Evren başta olmak üzere, Özal’a çok sövüp sayıldı. Bu ülkeyi köşe dönme cennetine dönüştürdükleri için. Ama er yada geç ülke bu yola sapacaktı. Kesin! Onlar suçsuzdu demiyorum ama onlar da bir nevi piyondu. 20. yüzyılda bu dünyadan çok az ülke kaçabildi. 21. yüzyılda ise kaçabilen yok gibi bir şey. Çünkü siz insanlığın egosunu tavana vurdurabilen kapitalizm diye bir sistemi tek hakim sistem yaparsanız, insanlığın tüm kusurlarıyla da yüz yüze gelirsiniz.

Gelmiş geçmiş en iyi filmlerden Goodfellas’ın başında ana karakter Henry Hill diyor ki “Hayatım boyunca gangster olmak istedim. Bana göre bu, Amerika Başkanı olmaktan daha önemliydi. Çünkü arabanızı istediğiniz gibi park ederdiniz, kimse size karışamazdı. Sabahlara kadar kağıt oynardınız. Hayat sizindi.” Film boyunca da bunun doğruluğunu görürüz. Henry 21 yaşına bastığında mahallesinde elde edemeyeceği hiçbir şey kalmıyor. Kız arkadaşınıza hava mı atacaksınız? En iyi kulübün en iyi yeri daima sizin. Birisi size yamuk mu yaptı? Önce güzelce uyarılır, ikinci de o hakkı da kalmaz!

Bakın, kapitalizmin iyisiyle kötüsüyle tüm nimetleri mafya hayatıyla açıklanabilir. Kapitalizm de önemli olan güçtür ve onu uygun yerde kullanabilmektir. Çok yetersiz koşullara sahip olsanız da içinizdeki gücü uygun şekilde kullandığınızda yükselmeye başlarsınız. Bu, yasal yollarda olduğu kadar yasal olmayan yollarda da böyledir. Hayat budur! Çalışırsanız, içinizdeki gücü kullanırsanız (George Lucas boşuna “Güç sizinle olsun!” dememiştir.) her ortamda önünüz açıktır.

Yine Goodfellas’a dönelim. Henry’ye göre namuslu yoldan para kazananlar salaktır. Bütün gün mesai yaparlar, aldıklar para kuş kadardır, hayatları acınasıdır. Evet, bir gangster gözüyle bakarsanız olaya, doğru. Hayatım acınası. Tek seferde vergisiz 600 bin dolar çalabilen bir adamın yanında denilebilecek ne var ki? Yalnız şöyle bir açı da var tabii: Ben hiçbir zaman yatağıma ölüm korkusuyla yatmadım. Kafamdaki dertlerden bir an olsun arındığımda mışıl mışıl da uyurum. Ve şurası da var: Hata yaptığınız anda hayatınız bitiyor, ya ölüm ya hapis! Nitekim Henry, filmin sonunda polise ötüp, Tanık Koruma Programıyla o lanetlediği hayatı kendisi de yaşamaya başlıyor. Ama bir yandan da hala dürüst: “Eski hayatımı hala daha tercih ederim. Ne kuyruk beklerdim ne de makarna sosu yerine ketçap yerdim!”

Bilmeyenler için belirteyim, Goodfellas’taki her şey gerçek! Filmin yapım belgeselinde Henry Hill de konuşuyor. Filmde izlediğimiz olayların gerçeğini anlatırken gözleri ışıldıyor, hala o şaşalı günlerinin özleminde olduğu besbelli. Hatta diyor ki “Onları ispiyonlamak zorundaydım, ya içime bir kurşun girecekti ya da onlar hapse girecekti. ….. Çekimler sırasında oyunculara çok yardım ettim, sonuçta bana para veriyorlardı.” Bu kadar basit. Para olmasa filmi lanetleyebilecek birinin hayatını tam 140 dakika boyunca ağzımız açık izliyoruz.

Hayat budur! Güç kapitalizmde her şeydir ama sosyal hayatta sadece bir öğedir. Sosyal hayatta gücü ne oranda kullandığız önemlidir. Sadece fiziksel değil her manada gücü aşırı kullandığınızda yalnız kalırsınız. Çünkü sosyal hayatın ana unsuru paylaşmaktır. Gücünüzü de paylaşmazsanız yalnızlaşırsınız. O yüzden çevrenizde gördüğünüz tüm o güçlü kişiler bir anlamda (belki de her anlamda) yalnızdır!

Tekrar filme dönelim. Henry ilk zamanlarında çok mutlu. Bir gücü var, evet, ama bunu da paylaşıyor. Çaldığı her paranın hisselerini gereken kişilere veriyor. Aşık oluyor, karısıyla paylaşıyor. Karısı Karen düğünlerinde boşuna demiyor, “O gün Henry’nin iki ailesiyle de tanıştım.” diye. Bu kadar net. Sonra düşüşe ne zaman geçiyor? Önce bir metres tutuyor, ona ev açıyor, sonra hayatının soygununda gereken kişilere paralarını vermiyor. Ve? İki ailesi de çöküyor.

Tüm zamanların yine en iyilerinden The Godfather Part II’da da sonuç aynıydı. İlk filmde Michael Carleone’nin nasıl aile reisi olduğunu izleriz (bence serinin en iyisidir). İkincide ise Michael ülkedeki en güçlü aile reisliğine oynar. Kazanır ama ne pahasına? Karısı karnındaki çocuğu aldırır ve boşanır. Ablası sonra aç kaldığından geri dönse de ilk hamlede aileden kaçar. Öz kardeşi kişisel hırsının neticesini ağabeyinin ölüm fermanını imzalamasıyla görür. Filmin sonunda Michael ABD’deki en güçlü mafya babasıdır ama koca malikanesinde yapayalnızdır.

İşte hayat budur, aynı zamanda! Evet, Polat Alemdar gibi haraç keserek bir yerlere gelebilirsiniz! Tüm ülkedeki çocuklar sizi hayranlıkla izleyebilir! Kaba güçle (buradaki kastım aynı zamanda dolandırıcılık, ikiyüzlülük gibi olgular), köşeyi dönmek artık Türkiye’de de basit çünkü. Bunun örneklerini her gün ana haberlerde görebilirsiniz. Ama ya huzur? Ya rahat uyumak?

Belki de hiç denilebilecek paraya çalışıyor olabilirim. Ama o parayı hem bileğimle hem de yasal olarak kazandığımı biliyorum ve bu konuda çok huzurluyum. Gerisi palavra.

Birkaç yıl önce bir sigorta reklamı vardı. Bülent İnal diyordu ki: “Evdeki huzur! İşte mutluluk budur!” İşte bana göre hayat tam da budur!

Hiç yorum yok: