13 Eylül 2008 Cumartesi

Banliyö

Biraz okuyan, film izleyen Türklerin gözünde ‘banliyö’ kelimesi New York’u, Chicago’yu hatırlatır. Ya da kısaca Amerikan şehir yaşantısını hatırlatır diyebiliriz. Hollywood filmlerinde pek adı geçer, hatta onun üzerinden terimler üretilir, tezler yazılır falan. Ama biz bunlara hep dışarıdan bakarız.

Filmlerdeki banliyölerde yaşayanlar pek zengin olmazlar. Orta halli denilen statüdedirler. Hatta bazı banliyölerde fakirler yaşar. Bize hep garip gelir bu. Çünkü bizde şehir dışında genelde zenginler yaşar. Siteler içinde, güvenlikli, havuzlu evlerdir bizimkiler. Ayrıca çok katlı apartmanlar vardır Türkiye’de ve bu saydıklarım ucuz değildir pek. Bu yüzden de ‘banliyö’ kelimesiyle Türk insanının tanışması daha çok yenidir.

İstanbul’u bir kenara bırakırsak, şehir merkezinden uzakta yaşama ihtiyacı 10-20 yıldır başladı. Bundan önce Türk şehirleri, İslami şehir planlamasına uygun kurulurdu. Terimin adını doğru kullanmamış olabilirim lakin içeriği şöyle: Şehrin en merkezinde büyük bir cami bulunur. Caminin çevresi çarşıdır. Çarşının bir kenarında zenginler mahallesi vardır. Çarşıya diğer komşu mahallelerde orta halliler yaşar. Orta hallilerin arkasında da düşük gelirli insanlar yaşar. Çoğu Anadolu şehrinde bu yapı kullanılmıştır. Mesela Bursa bunu çok iyi bir örneğidir. Ulu Cami etrafında Kapalıçarşı, Tuz Pazarı ve hanlar vardır. İpekçiler Caddesi zengin tabaka içindi. Hisar, Şehreküstü gibi diğer çevre semtlerde esnaf, memur takımı yaşardı. Arabayatağı, Hamitler civarı da düşük gelirlilerin mahalleriydi.

Hep geçmiş zaman kipi kullandım çünkü bu dediklerim geçmişteydi. Artık batının şehir planlamasını kullanıyoruz. Daima batıya doğru gelişen şehirler görüyoruz. Eskinin daracık sokaklarının yerini olabildiğince geniş, kaldırımlı caddeler alıyor. Yeni kurulan mahallelerde daha evler bitmeden altyapı bitiyor, park yerleri yapılıyor, yeşil alanlar bırakılıyor.

Banliyölerimiz oluşuyor böylece ama bunun da kendi kuralları olduğunu daha çözemedik. Çünkü biz hala geçmişteki yaşantımızı düşünüyoruz. Hala şehir merkezine 10 dakikada ulaşmak istiyoruz. Hala adım başı bakkal istiyoruz. Güvenlikten dert yanıyoruz. Çevrenin ıssızlığı hoşumuza gitmiyor. Nokta nokta nokta.

Bir kere şunu anlamamız lazım, banliyönün avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır. Bu, şehirde yaşayanlar için de geçerlidir. Hangisini seçeceğiniz de tamamen sizin karakterinize bağlıdır.

Banliyöde yaşamanın artıları nelerdir? Gerek müstakil evde gerek apartmanlarda genişlik (evlerin büyüklüğü), havanın ve çevrenin temizliği, bol yeşil alan, gürültü kirliğinin olmaması, çocuklar için bol oyun alanı, hayvan besleyebilme, vb.

Merkezde yaşamanın artıları ise şunlardır: Okul, hastane, çarşı gibi kamu alanlarına yakınlık; sanat ve eğlence yerlerine (sinema, tiyatro, bar, lokanta, vb) yakınlık; ulaşım sorununun azlığı, vb.

İki tarafın da dezavantajları içinse birinin avantajlarına negatiflik ekleyin. Mesela merkezdeki evler gürültülüdür ve ya banliyö eğlence yerlerine uzaktır.

İşte bu ayrımı anladığımızda şehirlerde yaşanılan çoğu sorun da çözüme kavuşacaktır.

Hiç yorum yok: