13 Eylül 2008 Cumartesi

Şehirleşme

Türkiye’nin çözmesi gereken sorunlar bir değil, iki değil maalesef. Siyasi, ekonomik, kültürel yığınla sorunu var başında. Bazı sorunlar var ki bunların yanında ufacık gözüküyor ama o ufacık sorunlar da damlamayı aştı artık ki deniz olma yolundalar.

Türkiye şunun şurasında 80 yıl önce bir tarım ülkesiydi. Şimdi ise giderek sanayileşen, bu uğurda da tarımı hiçe sayan bir ülke. Tek amaç, daha fazla fabrika ve daha fazla üretim. Ama bu sonucun getireceği birtakım sorunlar, hatta ciddi problemler ısrarla göz ardı ediliyor.

Merak etmeyin, olayın siyasi boyutunu tartışmayacağım. O konu beni fazlasıyla aşar. Benim gelmek istediğim nokta, sanayileşmenin getirdiği sorunlardan sadece biri: Şehirleşme.

Türkiye doğal olarak sanayileşirken bunu, şehirleşmeye paralel olarak yapıyor. Çünkü fabrikaya işçi lazımdır ve o işçi de çoğunlukla kırsal kesimden karşılanır. Böylece kırsal kesimden kente göç başlar ve bu da kentlerin hızla büyümesine yol açar. Buraya kadar her şey mantık sınırları dahilinde. Çünkü bu geçiş, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada yaşanmıştır. Sanayi Devrimi’nden itibaren Kuzey Amerika ve Avrupa’daki büyük kentlere göçler hızlanmıştır. Elbet başta oralarda da sorunlar yaşansa da zamanla çözümler bulunmuş ve 200 yıl sonunda rayına oturmuştur.

Tabii ki 3. dünya ülkelerindeki sanayileşme hareketi 1900’lerden sonra başladığı için de şehirleşme ancak başlamış. Dolayısıyla sorunlarla uğraşmak için daha az zamanı kalmıştır bu ülkelerin. Türkiye de bu ülkelerin başında gelmektedir ve şehirleşmenin sancılarını acı bir şekilde çekmektedir. Bunları çevremizde hala görüyoruz. Benim yaşadığım tek örnek ise Bursa. Doğal olarak tüm kentlerimizde aynı sorunlar görülse de ben Bursa’yı biliyorum. 80’lerdeki halinden bu günlere nasıl geldiğini, Nilüfer’in nasıl oluştuğunu çok iyi biliyorum. Biliyorum çünkü Bursa da benimle büyüdü. Bugün 3 büyük organize sanayi bölgesi olan bir büyükşehirden bahsediyoruz.

Bursa’nın yığınla sorunu var. Kendini geliştirmeye çalışsa da hep yetersiz kalıyor. Bunun sebebi de Türk mantalitesi. Bizim fakültede çok söylenen bir laf vardı: Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Doğal olarak yaşadığın onca sorunu yaşamış kentler vardır. 200 yıldır şehirleşmeye çalışan kentlere bakılabilir ve onlardan ders çıkartılabilir. Çıkartan yok mu Türkiye’de ve ya Bursa’da, elbet var. Lakin sorun, o çözümü pratiğe dönüştürmekte yatıyor. Bu dönüştürmede yapılan Türk işi çözümler, o çözümü sekteye uğratıyor.

Benim gözlemlediğim en önemli örnek toplu ulaşımda yaşanılan eğrelti durum. Şimdi Bursa giderek büyüyen bir kent ve kent içi ulaşımda raylı ulaşım politikası benimsendi. Harika. Ama iş sadece metro yapmakla bitmiyor. Sen onu besleyecek yan ulaşım planları yapmazsan, o metronun işlevi kalmaz ki! Mesela ben Altınşehir’de oturuyorum. Altınşehir sitesi Bursaray’ın son durağından 700 m sonra başlıyor ve 2 km kendi içinde uzanıyor. Ayrıca kendisinden sonra daha bir sürü yeni yerleşim yerleri var. Yani kaba bir hesaplamayla 20000 kişi bu civarda yaşıyor. Ama bu kişilerin %90’ı Bursaray’ı kullanmıyor. Çünkü belediye 2 hatlı otobüsle merkeze kadar hizmet veriyor. Şimdi belediye madem otobüs verecekti niye raylı ulaşıma yatırım yaptı ki? Üstelik belediyenin bu hizmeti sırf bu civara özgü değil. Emek, Beşevler gibi tüm banliyölere aynı uygulamayı yapıyor.

O hatların kaldırıldığını düşünelim. Öncelikle şehir içi trafiği ciddi şekilde rahatlayacak; bunların benzini, hizmet bedeli filan derken masraflardan kısılacak; Bursaray’a daha çok kişi binecek yani aynı maliyetle daha fazla kar elde edilecek; ulaşım süresi azalacak; hatta trafik azaldığından şehirde yayalara ayrılan yerler artacak.

Hatlar kaldırılınca ne olmalı peki? Alternatifler üretilmeli. Nasıl? Bir kere banliyölere en yakın metro durağından ring otobüsler kaldırılır. Ama bu hatlar metro durağında son bulur. Sonra, son metro durağına her aracı kapsayan büyük bir araç otoparkı yapılır. Banliyöde oturan insan, otobüse binmeyecekse arabasını burada park edip şehre iner. Keza ilçelerden gelen insanlar şehrin keşmekeşliğinde yer arayacağına arabasını burada bırakacak. Belediye de halkı buna teşvik edecek. Aynı şekilde bisiklet kullananlar, bisikletini parkta bırakacak. Yine çevre yayalar için de düzenlenir, durağa yakın oturanlar insanca yürür.

Peki, o hatlar kaldırılabilir mi? Hayır. Neden? Öncelikle o otobüsleri işletenler karşı çıkar. İkincisi, benim tembel halkıma in-bin yapmak zor gelir. Heykel’e tek araçla gitmek varken 2-3 araç değiştirmek zül gelir. Bunun nedeni de banliyö yaşamını bilmemekten ötürüdür ki bunun için ayrı bir yazı yazacağım. Güne giden canım teyzelerim zaten zor yürürken metroya nasıl binsin? Di mi ama?

Hiç yorum yok: