13 Eylül 2008 Cumartesi

Öylesine Notlar - 4

  • Demin 1952 yapımı Kanun Namına’yı izledim. Yarıldım. 2008’de bu filmi izlemek kahkahalara vesile oluyor. Bir kere senaryo çok düz ve aleni. Her şey öyle çabuk oluyor ki gülmemek çok zor. Daha filmin 5. dakikası kötü kadın Ayhan Işık’a yalvarıyor: “Nazım, ben seni seviyorum!” Işık’ın karakteri Nazım’ın cevabı ilk kahkahanızı attırıyor: “Ama ben Ayten’le sevişiyorum.” Sevişmekten kastı da öpüşmek, zaten umumi yerdeler. Daha neler oluyor neler. Sizin için iki diyalogu not aldım: “Aklıma fena ihtimaller geliyor.” ve “Maalesef sana fena bir havadis vericem.” Öykü yapısı da komik. Ama birkaç güzelliğe de rastladım. Mesela Ayhan Işık, The Bourne Supremacy’deki gibi (Üstelik ondan 50 yıl önce) köprüden tekneye atlıyor. 50’lerin İstanbul’unu da görüyoruz ayrıca. Valla ben çok eğlendim, tavsiye ederim.
  • Ramazan başladı, medya da ona uydu. Gazeteler özel sayfalar hazırlıyor. Televizyonda çok özel programlar keza. Bana ters geliyor, 11 ay takılıp 1 ay Müslümanlığı hatırlamak. Hele Fox’ta Ramazan’a özel bir magazin programı yapmışlar ki sormayın gitsin.
  • 11 ay takılıp, 1 ay Müslümanlık yapan tüm Türkiye aslında. Bu ay boyunca içki içilmez, açık saçık giyinilmez, küfredilmez, yoksullara yardım edilir, vs. Bana ikiyüzlülük gibi geliyor. Üstelik kandırdığın kişi Allah! İçki içmeyeceksen hiç içmezsin, içeceksen de “Ben Ramazan’da içmem.” deyip kendini kandırmanın anlamı yok. Ben mi yanlışım?
  • Bring Me the Head of Alfredo Garcia kesinlikle izlenilmesi gereken bir film. Neden mi? Bir kere çok iyi bir aksiyon filmi. Bir aksiyon filminde izlemek isteyeceğiniz her şey filmde mevcut. Daha da önemlisi, insanlığın para uğruna kokuşmuşluğunu tamamen gözler önüne seriyor. Zaten çoktan ölmüş bir adamın kellesi uğruna kaç kişi ölüyor inanamazsınız. Ben filmi favorilerim arasına soktum bile.
  • Şimdi moda eski Türk romanlarının modern uyarlamaları. Yaprak Dökümü ile başlayan furya hızla devam ediyor. Dün de Aşk-ı Memnu başladı. Ne zaman sona erecek bakalım?
    Bu roman uyarlamaları sayesinde özel isim dağarcığımız gelişiyor. Behlül, Bihter, Peykar, Ferhunde gibi. Ama bu işi esas başlatan Bizim Evin Halleri’dir. Oradaki isimlere hayranım: Peyami, Rikkat, Nedime, Misket, Rüzgar, Şadan,… Bakalım Artun adını ilk hangi dizi kullanacak?
  • Gündem gitgide kızışıyor. Gülsem mi, ağlasam mı bilemiyorum. Herkes rakibini suçluyor. Suçlanan eteğinde ne varsa döküyor. Kimin kozu daha iyiyse kazanacak lakin sonuçlanana kadar da kaç fırtına kopacak kim bilir?
  • Rusya, Karayipler’de ilk tatbikatını yapacakmış. Israrla Soğuk Savaş’ı görmezden gelenlere duyurulur.
  • Almanlar Deniz Feneri olayına çok şaşırmış. Tabii bu kadar açıktan para hüplemeyi anlayamıyorlar. Oysa ki burası Türkiye!
  • Dün gece uyku tutmadı, Nisa Suresi’ni okumaya başladım. Surenin ilk 9 ayeti açık şekilde “Yetimin hakkı yenmemelidir. Cezası cehennem ateşidir.” diyor. Şimdi Türkiye’de yetime, aça, susuza, muhtaca para toplayanlara bakıyorum. Hepsi İslami dernekler ve sonunda paraların yok olduğu çıkıyor bir şekilde. Bunlar ne biçim Müslüman aklım almıyor?
  • Sabık Genelkurmay Başkanı Büyükanıt hakkında bir sürü iddia ortada dolaşıyor. Hepsi de gayet negatif. İşin daha ilginci Büyükanıt hepsine karşı suskun.
  • Dawson’s Creek’e lisedeyken başlamıştım. Sonra geçen yıl özlediğime kanaat getirip bütün sezonları bir daha izledim. Her ne kadar klişeler diz boyu da olsa sevimli bir dizi, kendini izlettiriyor. Benim gibi aşırı duygusallara birebir. Ayrıca sinefiller açısından 1. sezon mutlaka seyredilmesi gerek. Ses kaydındaki şarkılar çok iyi. Son zamanlarda ‘Songs from Dawson’s Creek’ adlı 2 CD’lik albümü dinliyorum. Farklı tatlar barındırıyor.
  • Düne kadar megalomanyaklık denildiğinde aklıma Murat Evgin gelirdi, artık Erol Büyükburç gelecek.
  • Dün televizyonda izledim Erol Büyükburç’u, nevi şahsına münhasır derler ya tam karşılığı resmen. Kendisine “Türk pop müziğin mimarı” diyor. Düşündüm ve aklıma hiç Büyükburç şarkısı gelmedi. Benim bildiğim ilk pop şarkısı ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’tur. Hadi ben bilmiyorum, kimseden de duymadım ve ya okumadım. Kendisine mimar diyen birinin günümüze gelen tek şarkısı olmaz mı ya? Bugün Ajda Pekkan, Erol Evgin denildiğinde o eski şarkılar hemen akla düşer. Keza şu an gündemde olmayanların şarkıları bile kısmen bilinir. ‘Malabadi Köprüsü’ vardır, Deli Kızlar vardır filan. Ama hiç Büyükburç şarkısı yok akıllarda.
  • Büyükburç’un ‘Şarkı Söylemek Lazım’da yaptığı şov da gösterildi. Yarıldım gülmekten. Megalomanyaklığın bu kadarına da pes.
  • John C. Reilly, Empire’daki röportajında “ ‘Google’da hiç kendiniz mi aradınız mı?’ diye sormak birisine ‘Hayatında hiç mastürbasyon yaptın mı?’ diye sormak gibidir.” demiş. Amerika için doğru olabilir de Türkiye için daha erken ama şöyle denilebilir: “Düzenli bir internet kullanıcısı mutlaka Google’da kendini aramıştır.” Ben de aramıştım 5 yıl önce. Ego tatmini işte.
  • Geçenlerde Alinur Velidedeoğlu dedi, dizilerimizin iyi olmadığını. Saba Tümer de bazıların iyi olduğunu söyledi. Şimdi dizilerin kalitesi biraz da bakış açısına bağlıdır. Artık bazı dizilerimizin öyküsel anlamda iyiye gittiği bir gerçek. Senaryo bakımından da gelişmeler var ama daha alınacak çok yolu var. Öncelikle süre sorunu var. Kanal D müdürü, röportajında reklam sektörünün yeterince gelişmediğinden sürenin uzadığını söyledi. Yani 300-400 bin YTL’lik maliyetler ancak 3-4 reklam arasında karşılanıyor. Yurtdışında durum nasıl peki? Dram dizileri 42 dakikadır, reklamlarla 1 saat olur. Komedilerse 21 dakikadır, reklamla 30 dakika olur. Ama mesela Seinfeld’de yayınlanan reklamın saniyesi 200 bin dolardı, yanlış hatırlamıyorsam. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Daha 15 yıllık bir özel televizyon geçmişi olan ülkemizde reklam sektörü stabil hale gelmeden dizilerimiz uzun olmaya ve bunun sonucunda da senaryolar şişkin olmaya devam edecektir. Başka bir bakış açısı da yan karakterlerin ve figüranların oyunculuğu. 3. ve sonraki kişilerin oyunculuklarına dikkat edilmedikçe dizilerimiz ciddi manada dikkate alınmayacaktır. Alinur amcam da olaya bu açıdan yaklaştı. Çünkü yurtdışında konuk oyuncular bile döktürür.
  • Aşk-ı Memnu Türk dizi tarihinde bir ilki gerçekleştirdi ve HD kalitesinde yayınlanmaya başlandı. İşte Kanal D, diğer kanallardan bu yüzden önde, seyirciye değer veriyor.
  • Yine Aşk-ı Memnu'dan bahsedecek olursak, en büyük sorunu öykünün günümüze uyarlanamaması. 2000'li yıllarda 1880'lerin öykü yapısı çok sırıtıyor.

Hiç yorum yok: