23 Ocak 2009 Cuma

Nick and Norah's Infinite Playlist

Sinema büyüleyici bir deneyim. Siz ne kadar film izlerseniz izleyin, öyle bir film geliyor ki karşınıza sanki sinemayı yeniden keşfediyormuşsunuz gibi hayranlıkla izliyorsunuz. En son Issız Adam’da böyle bir deneyim yaşamıştım. Kendinizi kaybediyorsunuz. O süre boyunca koltuklar, diğer seyirciler, hatta aradaki hava bile ortadan kalkıyor. Gözünüz kamera oluyor. Öylece tüm film akıp gidiyor. Gerçekten fizik kanunlarıyla açıklanamayacak bir deneyim. İşte ancak böyle bir filmde, sinema bir büyü haline geliyor!

Aslında izlediğimiz klasik bir romantik-komedi, gençlik filmiyle harmanlanmış. İki türün de tüm kurallarını harfiyen uygulayan, bu açıdan bakınca biraz hayal kırıklığına uğratan, bir yapı söz konusu. Ama bu kuralları o kadar şirin uyguluyor ki, defalarca izleseniz bile, kalbiniz eriyiveriyor. Ayrıca doğru noktalarda vurgu yapması, destekleyici unsurlara da sahip olması filme önemli artılar getiriyor. Destekleyici unsurlardan biri olan samimi, akılda kalıcı diyaloglar konusunda çok cömert mesela. Sayabileceğim bir sürü sahnede gayet zeki diyaloglarıyla aklınızı başınızdan alıyor. Tabii filmin ana elementinin müzik olması ve müziği tüm film boyunca kararında ve zekice kullanması diğer bir özelliği (akıllara High Fidelity’yi getiriyor).

2000’lerin (on yıl olarak) ‘ineklere (geek) övgü’ filmlerinin tavan yaptığı bir zaman dilimi olduğu da çok açık. Değişen zamanla ve onun getirdiği bilinçle ‘dış güzelliğinin çok da önemsenmediği’ bir on yıl yaşıyoruz. Artık gençlik filmlerinde ponpon kızları aptal kız durumunda! Futbol takımının/dans grubunun lideriyse dangalak etiketine sahip! Her ne kadar batılı terimlerle konuşsak da ülkemizde de geçerliği olan bir olgudan bahsediyorum. ‘Tiki’, ‘ciks’, vb. kelimeler bile bunun bir uzantısıdır. Artık devir sıradan, makyajsız, estetiksiz, sade kişinin devri, yani gerçekliğin devri. Dış dünyada o kadar fazla maske görüyoruz ki hiç olmazsa kız/erkek arkadaşımızda gerçeği arıyoruz. 2000’den beri bu düşünceyi perdeye yansıtabilen yapımlar izliyoruz. Aklımda yer edinenler Freaks and Geeks (dizi), Knocked Up, Juno ve Clerks II.

Zaten geçen yıl Juno, küçük çaplı bir başarı yaratmıştı. Bu stilin tavan yapması bile sayabiliriz onun aldığı ‘En İyi Özgün Senaryo Oscarı’nı. Yine de Juno, ana karakteri Juno üzerine yoğunlaşarak komediye ağırlık veriyordu, böylece erkek arkadaşıyla paylaştığı duyguları ikinci, hatta üçüncü plana atıyordu. Nick and Norah’s Infinite Playlist’te ise esas olan ikili arasındaki duygular. (Bu arada iki filmde de erkeği Michael Cera’nın oynaması ilginç bir ayrıntı.) Bu filmde ortada bir bebek yok, dolayısıyla bunun (yani ikili hariç bir ana unsurun) getirdiği yan karakterler ve olaylar yok. Bu durumda film, direkt Nick ile Norah arasındaki ilişkiye odaklanabiliyor ve filmi (bence) Juno’dan bir adım öne götüren öğe de tam olarak bu.

Tabii ki Nick rolünde Michael Cera ve Norah’da Kat Dennings’in rollerine çok yakışması ve aralarında çok iyi bir elektrik oluşması da filmin kalitesini arttıran unsurlardan. Ayrıca gençlik filmi etiketiyle gelen eğlenceli yan karakterler (Nick’in gay bandi ve Norah’ın sarhoş kız arkadaşı) ve yan öyküler filmin su gibi akmasını sağlıyor. Romantik gerilimin getirdiği yoğunluğa ketler vurarak öykünün nefes almasını sağlıyorlar.

Şahsen ben defalarca izleyebileceğim bir film daha bulmaktan fena halde sevinçliyim. Böyle kaliteli rom-kom’lar bulmak günümüz tüketim toplumunda o kadar zor ki bulunca ekstradan çölde su bulmuş gibi seviyorsunuz. Filmin diğer bir artısı topluca izlemeye gayet uygun ve bilumum geyiğe kaynaklık edecek potansiyele sahip olması.

Ben tavsiyem mutlaka izlemeniz lakin sizin bünyenizde nasıl bir etki yapar inanın, hiçbir fikrim yok (zaten umurumda da değil). Benim bünye şu an mutluluk hormonundan tavana vurmuş halde!

Oyuncular: Michael Cera, Kat Dennings, Aaron Yoo, Rafi Gavron, Ari Graynor, Alexis Dziena, Jonathan B. Wright, Zachary Booth, Jay Baruchel – Görüntü Yönetmeni: Tom Richmond – Müzik: Mark Mothersbaugh – Senaryo: Lorena Scefaria (Rachel Cohn ve David Levithan’ın romanından) – Yönetmen: Peter Sollett - ****1/2

1 yorum:

uyumsuzpenguen dedi ki...

bu yorumu okuyunca izlerken hissettiğim "çok farklı"hissini bırakıp sıradan romantik komedi iste demeyi denedim. ama bence eski sevgiliden kopamama durumunu cok gercekci bir sekilde yansıtılmış.
defalarca izleyeceğim film tanımlamana kesinlikle katılıyorum.