29 Mayıs 2007 Salı

Lost Üzerinden Medeniyet Çeşitlemeleri

Lost 3. sezonunu kaparken çok önemli sorular bıraktı arkasında. Final bölümünün son sahnesinde gelecekteki Jack, Kate’e “Keşke adaya dönsek.” dedi. Belli ki ada dışındaki modern hayata uyum sağlayamamıştı ve adada geçirdiği günlerin yasını tutuyordu. Tabii bunun nedenini ilerleyen sezonlarda anlayacağız ama yine de çeşitli çıkarımlarda bulunabiliriz.

Edebiyat sınıflandırmalarında egzotik yazın türünün başlangıcı olarak Robinson Crusoe gösterilir. Çoğumuz konusunu az çok biliriz. Gemiyle seyahat eden bir İngiliz beyefendisi geminin fırtınada batması sonucu bir adaya sığınır. Issız adada günlerini geçirirken ilk işi bir kayık yapmak olur. Tıpkı ilk sezonda Micheal’ın yapmaya çalıştığı gibi. Robinson Crusoe ilk yayınladığında egzotik ülkelere duyulan ilgi artmış. Daha sanayi devriminin ilk yılları olmasına karşın insanlarda, doğal hayata duyulan özlemi alevlendirmiş.

Şimdi ise yıl 2007. Tamamen vahşi kapitalist bir dünyanın içindeyiz. Evebyenler çocuklarını okula başlatırken bile ÖSS’ye göre okul seçiyor. Kimin, kimin arkasında olduğu belli değil. Bir yarış almış başını gidiyor. Hızla tüketilen bu yaşamda, durup soluklanmak mümkün değil. Hayatınız trafikte, sokaklarda, işte (plazalar, gökdelenler), fast-food’çuda geçiyor. Eve belki de sadece uyumak için gidiyorsunuz. Böyle bir yaşam tarzında herkesin en az bir kere aklından geçiyor, tüm bu formaliteleri bırakıp alıp başını gitmek. Nereye? Boşuna en klişe soru “Issız bir adaya düşseniz, yanınıza alacağınız 3 şey nedir?” değil. İnsanlar da bir sıkılmışlık duygusu var, ıssız bir adaya düşüp tüm dertlerden kurtulmak istiyor. Buna sosyal hayatı da ekleyebilirsiniz. Çünkü maddiyat sosyal hayata da bulaşmış. Evliliklerin maddiyata göre yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz ya da aşk acısı yaşayanların giderek katlandığı bir dünya. Dolayısıyla, insan durup silkinmek istiyor. Tüm dertlerinden kurtulmayı arzuluyor. Hayat supapları dediğimiz tatiller bazılarına az geliyor, çünkü insanlar için 50 haftalık bir rutinden sonra 2 hafta bir şey ifade etmiyor. İşte tam burada kaçış duygusu devreye giriyor. Lost’un bu kadar sevilmesinin bir nedeni de bu. Her hafta 42 dakika boyunca tropik bir adaya gidip stres atmak istiyor insan.

Bunu dizideki karakterlerde de gözlemleyebilirsiniz. Çoğu gerçek hayatta tam anlamıyla bir kaybeden ve uçağın düşmesiyle önlerine 2. bir hayat sunuluyor. Çoğunun bunu değerlendirdiğine şüphe yok. Mesela, John Locke. Sahtekar bir baba yıllar sonra çıkıp sevgisini sunuyor ama böbreğini alıp tüyüyor sonra. 2. gelişinde John’u evleneceği kadından ayırıp yapayalnız bırakıyor. 3. de ise bir gökdelenden atıp sakat bırakıyor. Locke’un hayatı işkenceye benziyor, ta ki adaya düşene kadar. Adanın esrarengiz gücü sayesinde bacaklarına kavuşuyor, sonra da grubun avcısı olarak 2. bir lider haline geliyor. Bunca olaydan Locke’ın ısrarla adada kalmak istemesini yadırgayamazsınız. Locke, adadan kurtulmamak için elinden geleni ardına koymayacaktır.

Oysa ki Locke harici kazazedeler ısrarla çıkış arıyor. Sanki dışarıda harika bir hayat onları bekliyor gibi. Son bölümde gelecekteki hayatı işkenceye benzeyen Jack’e bakalım. Başarılı bir cerrahın oğlu olarak tıbbı seçmiş ve babası gibi bir cerrah olmuştur. Ama bu kararın belki de acısını çekerek babasıyla durmadan zıtlaşmaktadır. Giderek pis bir sarhoşa dönüşen babasınız pisliklerini temizlemektedir. Tam bu zamanda mucize eseri kurtardığı kadınla evlenmiş ama bir süre sonra boşanmıştır. Hayat hiç adil değildir ona karşı. Derken babasının cenazesini eve getirirken uçağı düşer ve lider pozisyonuna gelir, daha ilk günden. Herkesle ilgilenir, tüm sorunları çözmeye çalışır, kaçırılır, pes etmez çabalar. Tek amacı, lideri olduğu grubu adadan kurtarmaktır ama acaba onun için doğru olan bu mudur? Sanırım, Jack adanın kıymetini ancak kurtulunca anlayacak. Çoğu kişi Ben’in grubun karşısına tek başına çıkmasının sebebini anlayamadı, Ben aslında Jack’in bu saydıklarımı anlayıp adadan gitmemeye ikna edebileceğini sanıyordu. Ama kurtulma amacı Jack’in gözlerini o kadar kör etmiş ki adada yaşadığı deneyimleri doğru dürüst değerlendirmiyor bile.

Peki diğer karakterler çok mu farklı? Sizce Kate hapse mi dönecek, Sawyer dönünce dolandırıcılık yapmaya devam mı edecek ya da Sayyid dünyada dolaşırken gerçek vatanını bulabilecek mi? Durumları az çok aynı. Charlie bir amaç uğruna öldü hiç olmazsa. Diğerlerinin amacı ne?

Hiç yorum yok: