21 Mayıs 2007 Pazartesi

Nedir Bu Sağ-Sol Meselesi?

İlkokul 5’teydim galiba. O sıraların yakın arkadaşlarımdan Burçin, yarı isyan dolu bir soruyla “Hocam, nedir bu sağ-sol olayı? Anne-babama sordum, küçüksün diye cevaplamadılar.” demişti. Bu konuların ne olduğu hakkında en ufak cevabı bile olmadığını düşündüğüm hocam, gülerek savuşturmuştu soruyu. Doğru ya, tu-kaka konulardı bunlardı. Hele daha 11 yaşındaki birine açıklanıp, gomünist mi yapılacaktı. Hâşâ.

Türkiye bazı şeylere çok geç kaldı. Başta değişimin ne demek olduğunu anlamaya, sonra fikri anlamda Rönesans’a, daha sonra sanayi devrimine en sonunda da kapitalizme. Bizim halkımız kendi ile uğraşmaktan gavurun atı alıp Üsküdar’ı 300 km ile geçmesini bile seyredemedi. Dolayısıyla, esas olaya tanık olamayan değerli halkımız 3. kişiden anlatıma güvenmek zorunda kaldı, ne de olsa 3. dünya ülkesiyiz ya!

Biz cumhuriyetin ne demek olduğunun bile Atatürk’ten öğrendik. Çoğu kişi Atatürk’ü yeni padişah sandı ve bu yüzden cumhuriyetin aslında egemenlik haklarını onlara verdiğini bile anlamadı. Gerçi 2007’de bile anlamayanlar var ya konumuz bu değil. Sonra İnönü geldi, o da hala cumhuriyeti kavrayamamıştı ki halkına anlatsın (Bazı şeyler hala örtbas ediliyor, İnönü’’nün kendi adına para basması hala tabu olarak gizleniyor.) Menderes-Bayar ayrı vaka zaten, isterseniz bulaşmayalım. Derken 60 Anayasası ilan edildi. Kişisel özgürlük hakları ön plana çıktı. Derken halk yeni bir kavramla tanıştı: Sağ-sol

Ama kimse de oturup “Nedir bu sağ-sol?” diyemedi. Nazım Hikmet komünistti ve Rusya’ya kaçmıştı, Rusya da Türkiye’ye düşmandı. Demek ki neymiş? Komünizm kötüymüş. Komünizme kötü diyenlerin kaçının Das Kapital’i okuduğunu merak ediyorum. Sağ için ise durum pek mi farklıydı? O günlerde sağ demek milliyetçilik demekti, ülkücülükten başka manası da olamazdı. Sağ-sol kavramımız bu açıdan ibaretti. Bir tane Marx makalesi okuyan gencecik beyinler kendini komünist sanıyordu. Solun din düşmanlığı olduğunu, ülkenin, dinin elden gideceğini düşünen kalan gencecikler ise ülkücü sayıyordu kendini.

Geçenlerde bir arkadaşım ‘sol’un İngilizce teriminin ne olduğunu sordu bana. “Yapma be abi!” der gibi baktım, “Sol, evrensel bir terimdir oğlum, nereye gidersen git ‘left’ terimi o anlamı verir.” dedim. Tabii, suç onda değil, ona öğretmeyende. Sen gelecekteki vatandaşına hiçbir şey öğretmeyip sonra da vatandaş olmasını bekle. Gerçi o zihniyetin amacı da bu, zaten bu yüzden salak gibi bakıyoruz etrafa. Gençlerin apolitize olmasını istediler ve başardılar.

Burada bir siyaset bilimcisi gibi sağ-sol tanımı yapacak değilim, amacım da o değil zaten. Yalnız, gündemde olan sağın birleşmesi, solun birleşmesi gibi cümlelere Fransızca muamelesi yapanlara bir tepkide bulunmak. Israrla apolitize olmamı bekleyen adamdan, öcümü alabilmek.

Sağ-sol kavramı nereden çıkmış harbiden, bileniniz var mı? Lafı uzatmayarak cevabı vereyim bari. Kavram Fransız İhtilali’nde çıkmış. İhtilal sonundan çözüm arayan taraflar mahkeme tarzı bir yerde toplanmış. Oturum başkanının sağında oturan kralcılarmış, solunda oturanlar ise halkçı. İşte gündemimizi 50 yıldır meşgul eden kavramlar, bu basit oturuş biçiminden ilhamla oluşturulmuş.

Şimdi bu tarihi gerçekten ötürü saptamalar yapmaya kalkmayın. Olay 218 yıl önce olmuş, o kadar yıl içinde bu kavramların altından ne sular akmış, ne hale gelmişler. Bu saptamaları da yapmak için iki tarafın gelişmesini güzelce okuyup irdelemek gerek. Ben ise sadece solun gelişimini okuduğumdan bir saptama yapamam. Yapmam, sağcılara ayıp olur, bana yakışmaz. Keşke, tüm politikacılar da böyle düşünse de, ne olduklarını tüm gerçekliğiyle açıklasalar. Biliyorum, umulanın ötesinde bir ümit. Ama yaşamamızın sebebi de o ümitler değil mi?

NOT: Zaman zaman, politik yazılarım bu sitede yayınlanacaktır.

Hiç yorum yok: