26 Mayıs 2007 Cumartesi

Previously on LOST

----------SPOILER İÇERİR----------

3. sezonu da harika bir şekilde nihayete erdirdikten sonra geriye bakıp düşünmenin zamanı gelmiştir. Ne de olsa önümüzde 8 aylık bekleme dilimi var daha. Ben diziye sonradan haberdar olan gruptanım. Diziye geçen eylülde 2 sezonu 5 günde izleyerek başladım. Eğer bir diziyi soluksuz bir vaziyette bu kadar çabuk izleyebiliyorsanız, o dizide mutlaka bir bit yeniği vardır.

Eminim son 3 yılda bir sürü kişi bu soruyu sormuştur ama bir kere de ben sorayım: Nedir bu Lost’un cazibesi? Aslında dizi gayet normal bir şekilde başlıyor. Bir uçak kazası oluyor ve uçak bir adaya düşüyor. Kazadan kurtulanlar ise yaşam mücadelesi veriyor. Yalnız Lost’un olayı burada başlıyor. Uçağın düştüğü ada sıradan bir yer değil. Garip olaylar oluyor. Mesela? Kutup ayıları yaşamakta, akla gelen ilk soru “Tropik adada kutup ayısı ne arıyor?”. Sonra adada yaşayan başkaları var ve bunlar da sıradan değil. Gayet modern insanlar, dış dünya ile bağlantıları var ama bizim kazazedelere düşmanlar. Daha ‘The others’ denilen bu topluluğun gizemini çözemedik, ilerleyen bölümlerde inşallah. 3. sezonun bomba sorularından biri “Jacob kim?”, sözde Ben’in de üstü olan bu şahsı (ya da her neyse onu) çözmeyi umuyoruz. Ama bence asıl soru şu olmalı: ‘The others’ adada ne yapıyor? Komünitenin her üyesinin bir amacı var gibi görünüyor ama daha Juliet hariç hiç birinin tam amacını öğrenemedik. Hatta tam olarak kaç kişi olduklarını bile bilmiyoruz. İçlerinde akıllara zarar tipler mevcut. Sözde eski KGB ajanı olan (ki gayet muhtemel) Mikhail gibi. Ben’in flashbackini izlediğimiz bölüm bunlara yeni sorular ekledi. Dharma grubunu telef edip yerine geçen ada sakinleri (Bu ada sakinleri de kim?) ve Ben, hiçbir şey olmamış gibi hayata devam ediyorlar. Üstelik ada dışı bağlantıları hala mevcut. Dharma’dan karşı saldırı hala gelmemiş (Naomi’nin ekibi Dharma mı?). Bir takım tıbbi araştırmalar yapılıyor ama her halde tüm grup araştırmacı değil. Bir de esrarengiz siyah duman var. Fotoğraf çekip insanları yerden yere vurmaktan başka amaçları olduğu kanaatindeyim. En azından karakterlerimize arada bir görünen çeşitli hayaletimsi varlıkların siyah dumandan kaynaklandığı neredeyse kesin ama nedenini de öğrensek fena olmayacak.

Ayrıca adanın garip bir iyileştirme gücü var. John Locke’u tekerlekli sandalyeden kaldırdı, son olarak da ölümcül yarasını iyileştirdi (Gerçi ana etkenin sol böbreği olmadığından kan kaybına uğramaması olduğu düşünülüyor). Rose’u da kanserden kurtardı. Üstüne Jin’in kısırlığını giderdi. Adadaki elektromanyetik alan nelere kadir daha öğreneceğiz.

İlk sezonun finaliyle hayatımıza giren sığınak yani ‘Hatch’ de ayrı soru. 108 dakikada bir bilgisayara basıp ne oluyor? Sonunda sığınağın patladığını ve deprem olduğunu (yani elektromanyetik alanın dışarı çıktığını) öğrendik ama pek de aham şaham bir sonuç bırakmadı. Bir tek Desmond geleceği görmeye başladı. Bu arada olayın sadece Dharma’nın geliştirdiği bir psikolojik test olma durumu da var. Bu arada Dharma ne? Ne araştırması yapıyor? Bu adadaki amacı ne? O Japon herif de kimin nesi? Ünlü sayılara değinmeyelim isterseniz.

Dizi sadece adayı anlatmıyor. Her bölümde bir karakterin flashbackini izleyip onu geçmişini izliyoruz. Kazazedelerin hepsi sorunlu tipler. Kimi eski rock yıldızı ama popülaritesini yitirmiş ve uyuşturucuya saplanmış. Öbürü herkesi kurtaran ama kendini kurtaramayan bir cerrah. Diğeri babasını öldüren, ardından da polisten kaçan bir kaçak. Grup içinde dolandırıcı, milyoner, Koreli bir çift, yalnız bir anne adayı, eski bir Irak askeri bulunuyor. Grup garip olunca, aralarındaki ilişkiler de garip oluyor. Üstüne birbirlerine bir şekilde geçmişleriyle bağlı olduğu ortaya çıkınca sorular daha da artıyor. Örnek vermek gerekirse, Claire’in Jack’in üvey kardeşi olması çok absürttü. Üstelik yeni açıklanan duruma göre artık flashforwardlar da olacakmış. İşlerin iyice karışması elde değil yani. Bu arada giren çıkan karakterler, onların geçmişleri de tuz biber. Boone ile Shannon belki ölmeliydi ama Mr. Eko ile Libby gerçekten haksızlık oldu. Hugo’cuğumuz yeniden yalnız kaldı. Arada Anna Lucia da kaynadı. Şimdi de Charlie, kendini Claire ve Aaron uğruna feda etti. Severdik kendisini, pek şımarıktı ama şirindi. Eklenecek yeni muhtemel karakterler Naomi’nin ekibi bence. Gayet sadist tipler beklemekteyim. ‘The Others’ muhtemelen savunma durumuna geçecek, çünkü savaşan 10 adamları öldürüldü, üstüne Jack Ben’i rehin aldı. Bu arada Ben’den yeni atraksiyonlar bekliyorum, kesin bir şeyler çevirecek yeni sezonda.

Daha 16’şar bölümden 3 sezon yayınlanacak dizi, kesinlikle çok ilgi çekecek. Sezon ortasında etkisini yitirdi diye somurtup, küfrettiğimiz senaristler nasıl yaptıkları muamma olan bomba bir sezon finali çekmişler. Gerçekten, izlediğim en güzel sezon finaliydi. Her karaktere önemli bir görev yükleyip izleyiciyi ters köşeye yatırıyordu. Walt bile göründü arada, bence siyah dumanın marifeti ama görmek bile hoştu. French Chick hele şükür kızına kavuşup onu bağrına bastı. Akıllarda kalan sorulardan en önemlisi, Jack’in gelecekte gittiği cenazenin kimin olduğu. İnternette çeşitli tahminler mevcut, ben Sawyer’dan yana oy kullanıyorum.

Sezon boyunca “Heroes mu, Lost mu?” tartışması yaşandı. Son 2 bölüme kadar hep Heroes dedim ama sezon finalinde Lost, Heroes’u ezip geçmiştir. Böylece şanına konan gölgeyi güzelce üzerinden atmıştır. İlk sezonda bize kendisini sevdiren özelliklerine geri dönüş yapıp kalbimizdeki yerini sağlamlaştırmıştır.

Şubata kadar beklemek zor olsa da dayanıp kazazedelerin yeni maceralarına göz gezdireceğiz, yeni gizemlere tanık olup yeni sorular soracağız ve yine Lost’u sevmeye devam edeceğiz.

Hiç yorum yok: